Esasın egemenliği yoktur ve o daima arayışın ve yaratıcılığın sütüyle beslenir. Müsebbipler şikayetçi olmaya başladıklarında ise işin esası iyiden kaybolmaya yüz tutmuş demektir. Hele bir de arkasından propagandaya dayalı övünme geliyorsa sözün ipleri birbirine dolanıp kalır. Mesela şu anda ülkenin en birinci sorunu eğitimdir ve müfredatından öğretmenine, okul binalarından hedeflerine kadar hemen her şey allak bullak haldedir. Bir grup tuzu kurunun özel okul adı altınca şunca para harcayarak yaptırdıkları binalar, övüne övüne bitiremedikleri eğitim modelleri, üstüne toz kondurmadıkları hedefleri yerini bulmuş olsaydı eğer en fazla on yıl içinde kademeli şekilde toplumdaki nitelikli insan sayısı artar ve bunun günlük hayatta gözle görülür yansımaları görülürdü. Kabalık ve vasatlık her köşeyi kaplamazdı. Devlet okulları ise üç beş idealist ve fedakar öğretmen ve yöneticinin gayretiyle ayakta. Eğitim hakkını bir ağacın kendiliğinden verdiği gölge gibi hayatta tutmaya çalışıyorlar.
Eğitim, tıpkı sağlık, adalet, güvenlik gibi temel haktır ve bu haklar ayrıcalıklı olarak kullanılamaz. İşin esası buradan sakattır. Devlet ve toplum anlayışı parası ve gücü olana göre yapılandığında insanın ve hayatın dengesi bozulur. Eğitim hayatı, toplum adına erk kullananın vizyonuna göre şekillenir. Sonuçta mevcut manzaranın sorumlusu yönetim erki kullananın üzerindedir. Erk sahibi eğitimden şikayetçi olmaya başlamışsa işin esası kaybolmuş demektir. Övünmek ise güçlü bir saklama yöntemidir ve devirler boyunca hemen her güçlünün yöntemi övünmektir. En çok övünenler en sorumlu olanlardır her konuda.
Devletin kontrolündeki televizyonlar, medya organları ve diğer mecralar, içinde debelendiğiniz sosyal çalkantıların tetikleyicilerinden biridir nicedir. Evrensel meslek kaidelerinin kolayca göz ardı edilebildiği, kadın, çocuk, yaşlı, yoksul demeden insan katmanlarının suistimale açık bırakıldığı, kültürel programlardan dizilere, belgesellerden çocuk yapımlarına hele haber sunumlarının fantastik birer akıl labirentine dönüştüğü yapımlar güdülü hedeflemenin aparatlarıdır. Bir Fransız, Alman veya İngiliz merkez televizyonunu açtığınızda konuğundan sunucusuna, müziğinden dekoruna kadar mesleki dengeyi fark edersiniz. Dilini anlamasanız bile görsel akış sizinle konuşmayı sürdürür. Herhangi bir uzman bir haber kanalına konuk olduğunda beş dakika içinde meselenin ruhunu izleyiciye aktarıverir. Öyle uzun uzun, sakız çiğner gibi, karagöz hacivat muharevesi şeklinde şamata olmaz. Nietzsche ‘mesleği olmayanlar mesnetsizdirler’ der bir yerde. Mesleksizlik en yaygın haliyle medyada zuhur eder.
Hamaset, sağı solu suçlama, iç ve dış düşman yaratma, yakın ve uzakta sorumlu arama hayattaki esastan uzaklaşmanın ve temel meselesizliğin diğer karşılığıdır. Mesela hayatla esastan bağ kuran kişiler hemen hiçbir konuda magazine yüz vermezler. Ciddi bir iş yeri sahibi ürettiği bir ürün hakkında şikayet aldığında rakiplerini hedef göstermez. Hem ürettiği malın kalitesini hem de itibarını yükseltmeye koyulur. Taklit mal yaparak yaşamanın bir yerde tıkanacağını dahası bu yolun ekonomi ve sosyal hayatı bozacağını akıl eder. Kendisini korumanın başkasını korumaktan geçtiğini bilir. Yazıyla ilgisi kökten sürüp gelen kültür insanları ise günlük modaların, ağız ve çevre kavgalarının şehvetine kapılıp umur devşirmezler. Az veya çok satmanın, ekranda veya gazetede boy atmanın derdine düşmezler. Yeni ve yaratıcı bir şey yazmak onları doldurur. Canlı Zamanın keskin bıçağının esastan uzak hemen her şeyi kesip parçalayacağını, arkasından esen sert rüzgarların savurup atacağını geçmişe bakarak bilirler. Yeninin, iyinin, güzelin, farklının, zor olanın, beklenmedik şekilde gelenin kabulü zaman alabilir fakat hayatı ileri taşıyanlar buradan çıkar. Kültür bütün gelişmiş toplumlarda hem maddeten hem de moral değerler bakımından en pahalı alandır.
Fakat iş esastan kopup şekil ve şamata, madde ve para, şöhret veya faydaya dönüşünce kimya bozulur. Edebiyatı şu kadar kitap basıp şu rakamda para kazanmak sananlar Octavio Paz’ın ‘çok satarlar edebiyat ürünü değil, ticari maldır’ sözüyle paranteze alınırlar. Popüler kültürün renkli süpürgesi sırayla onları da günü gelince kenara atar. Sırtında popüler kültürün şalıyla yazı adamı olduğu vehmine kapılan kişi zamanla arkadan bakıldığında bir ibret iskeletine döner.
Ekonominin esası ise, bir ülkede yaşayan insanların kendi öz kaynaklarını sadece nasıl değerlendirecekleriyle değil hangi hayatı hangi bağlamla istedikleri hatta onu hak ettikleriyle ilgilidir. Tüketimin pompalanıp başta tarım olmak üzere her tür ara mal ve hizmet üretiminin kısırlaştırıldığı bir toplumda orta insan yaşayamaz hale gelir. Orta insan milleti kurar. Türkiye’nin rejimi, hukuk sistemi, ekonomi modeli ve diğer bileşenleri ne olursa olsun, geçmiş birikim ve edinimleriyle hep ayakta kalmayı başaran yüzde onluk hacı yatmazlara dayanarak bir ülke ekonomisi ayakta kalamaz. Göstergeler sebepse, esas saklanıyor demektir.
Yakın veya uzak zamandan kaynaklanıp gelen, toplum katmanları arasında derin yaralar ve güvensizlikler oluşturan nice konuda hep karşımıza çıkar esastan uzaklaşmak. Büyük ve kutsal haklılık duygusuyla dikilen hain heykellerini parçalamak için baltaya sarılmak ise her devirde bu yüzden kahramanlık sayılır.