Okur Yazar/ Yazar Okur -3-
Altınordu devletinin yıkılışından beri Ruslarla iç içeyiz. Rusya ve Ruslar bu sebepten Türkiye Cumhuriyeti sınırları ötesinde bir meseledir bizim için. Bir yandan Osmanlıyı bir yandan Kırım’ı diğer yandan Kazan Tatarlarından Kafkas halklarına kadar onca milleti ilgilendirir. Bugün hala ülkemizin doğusunda, Kars’tan Erzurum’a değin bir Rus korkusundan bile söz edilebilir. 93 Harbi diye bilinen yıkıcı Osmanlı- Rus savaşının sonuçları sadece bizi değil Avrupa’yı da yakından ilgilendirir ayrıca. Bütün bunlara rağmen Rusya korkuya bürünmüş bir duygu olarak yer etmiştir içimizde daha çok. Ayıdan post olmaz sözü nice çağrışımı içerir fakat onu düşünce derecesine çıkaracak duyarlık ve çalışmalardan yazık ki uzağız. Alfabe tartışmaları dahil, milliyetçiliği de içine alan pek çok konunun aktörlerinin Rusya içinden gelen entelektüellerle ilişkili olması bir yana, Dostoyevski’nin ‘Bir Yazarın Notları’ kitabında söylediği ‘İstanbul’u Türklerin elinden almadan Rusya’ya huzur yok’ sözü bile içinde bulunduğumuz durumu derinleştirmeye yeter.
Ruslar hakkında yazılmış bir kitap aslında bizim de hikayemiz gibi pekala okunabilir. Robin Milner- Gulland, Ruslar’ı ‘düz bir tarih anlatısının dışında’ büyük bir oluş olarak ele alıyor. Rus adının ortaya çıkışından Rossiya’nın doğuşuna, şehirleşmeye, folklora, dine, siyasete, edebiyata hasılı Rusları kuran bütün faktörlere odaklanıyor. ‘Ahşap Rusya’ dan söz ederken kurduğu şu cümleler ne kadar da çarpıcı; ‘Geleneksel Rus köyünün -Eski Rus kentinin de- görünüşünde tanımsızcasına dokunaklı bir şey vardı. Neredeyse bütünüyle onu çevreleyen ormandan ortaya çıkmıştı ve ( ahşap kalımsız olduğundan) insanlar artık onu ayakta tutamadığında ormana dönmeye hazırdı.’ Bu ironik olduğu kadar gerçekçi tanım, geniş Rusya toprakları düşünüldüğünde adeta kaçış rampası olmayan bir otoban izlinemi de verir. Rusya’nın ne yapacağı hiç kestirilemez. Gulland, aslında Rus şehrinin kurulma biçimi ve malzemesiyle beraber Rusya’nın kalbine bakmak ister. Petro döneminden önce önemli şehirlerinde bile taş ve tuğlanın konutta kullanılmadığı hatırlandığında ‘yapı’ ile ‘yapılanma’ arasındaki bağ da aydınlanır.
‘Sınırlar değişken, insanlar devingendir’ Rusya’da da. Halk ve devlet olarak Slavlarla kurulan bağlantıları da uzun uzadıya tartışır yazar. ‘Rusluğun, Rus diline açıkça ve sıkıca bağlı olduğu gerçeğini’ vurguladıktan sonra, Slav ismi ile ırmak arasındaki adlandırma köklerine eğilir. Hatta ‘ilk Rus hükümdarlarının Hazar unvanı ‘Kağan’ı benimsemiş olmalarını’ tespit ederek, Hazarlar ve Yahudilik arasındaki bağlantıya dikkat çeker. Gulland, her büyük toplumda olduğu gibi Rusların da yaşadığı almaşıklığın altını çizer. Ona göre ‘Rus daha başından beri etnisitedir.’ Geniş sınırlar, ulaşım zorlukları, yönetme riskini beraberinde getirirken, zorluklar, yapıcı da olur. Rus, zorun adıdır.
İçimizdeki Rusya’dan söz açıldığında, tıpkı İstanbul’un fethiyle beraber Türklerin yeniden kurulması gibi Ruslar da İstanbul, Doğu Roma eliyle Hristiyanlaştırılarak adeta yeniden icat edilir. Pagan inanışların yaygın görüldüğü Rusya’ya Hristiyanlığın yerleşmesi de kolay olmaz. Bu yerleşme, Hristiyanlık olduğu kadar Avrupa için de bir eşik olacaktır. Hatta, Hristiyanlığın, Rusya’ya özgü bir ton kazanması ile İslamiyet’in Türklerin elinde ruh değiştirmesi de yabana atılır cinsten değildir. Hristiyanlığın resmi bir din olarak ‘ Rusya’ya başarılı bir askeri seferden herhangi bir ganimet gibi getirilişi’ ile bizdeki hangi tarihi hamlenin bunun yanına konulacağına okur kendisi karar versin.
Özellikle 19. yy Rus Edebiyatı bugün dünyada hala değerini koruyan bir olgudur ve Rusya’yı anlamak için Dostoyevski, Tolstoy, Turgenyev ve Gonçarov gibi yazarların eserlerine yönelmek gerekir. 12. yüzyıldaki İgor Destanı’dan bu yana, Rusları okumak için edebiyat hep kaynak olmuştur. Tolstoy’u okumak sadece edebiyatı değil Rusya’yı da bilmektir. Gulland, edebiyattan söz açarken yazılı ve sözlü kaynaklara özellikle parmak basar. ‘Eski Zamanların Öyküsü’ Rusya'yı tinsel bir alana hapsederken 19. yy. romanları onları dünyaya açar. Gulland’ın altını çizdiği diğer önemli bir husus ‘ikonik Rusya’dır. Semboller bir milleti var kılma çabası olarak işaretlenir.
1917 Ekim Devrimiyle birlikte başka bir Rusya, 1990’larda yine başka bir Rusya var gibi görünse de bugünlerde Vladimir Putin’in yüzüne oturan Rusya görünenden daha fazlasıdır ve her yönüyle içimizde yaşayan Rusları anlamak için daha çok kitap ve daha çok çalışma gerekir. 2. Abdülhamit devrinde Rusya ile karşılıklı birbirini etkileme sürecinde açıktan alınan kararlara benzer yenilikleri bile düşünmek gerekebilir. Hatırlanacağı üzere her iki taraf da eşit vatandaşlık hakkı tanıyordu şartlar tutan kişilere, aydınlara. Bir de, 100. Yılını kutladığımız Cumhuriyetin kuruluşunda Rusların büyük payı hatırdan ırak tutulacak bir şey değil. Varlık hatırlandıkça hikayenin çehresi de genişler Rusya söz konusu olduğunda.
Ahşap için yaptığına benzer başka bir yorumu
Robin Milner- Gulland. Ruslar. İş Bankası Kültür Yayınları. Çev: Bahar Tırnakçı.