Ses hayatta olmanın karşılığı. Ve dünyada ses çıkaran tek varlık insan değil. Tabiatta hemen her canlının kendisine özgü sesi var. İletişim kadar türdeş kimliğin de karşılığı ses. Her bakımdan farklı ve ilginç bir canlı olan penguenler için parmak izi gibidir mesela. Binlerce penguen sahile yumurtalarını gömdükten sonra geri dönerler.
Hepsi birbirine benzeyen onca yavru arasında çıkardıkları sesle ayırt ederler kendilerininkini. Martının sesi serçeye, ağustos böceğininki arıya, deveninki de zürafaya benzemez. Ceylan gibi en düşük sese karşı duyarlı olanla mandanın kayıtsızlığı da bir değil elbette. Sese göre bir hiyerarşiden bahsedilemez ama canlılar aleminde sesle çizilmiş sınırların olduğu da inkar edilemez. Herkes bir vesileyle eşeğin sesine kabahat bulur ancak insan dil sahibi bir varlık olmasaydı maymun çığlığına erişebilir miydi o da belli değil. Nazlı nazlı ve derinden öten kuşlar bir yana rüzgarın ağaçlarda çıkardığı hışırtı da ses güzelliğine kaydedilebilir. Denizin sesi, yağmurun sesi, karın sesi, soyulmuş bir şeftalinin yarılma sesi de birbirinden ayrı çağrışımlar içerir. Vızıldamak, şırıldamak, homurdanmak, ulumak, tokuşmak, tıslamak, böğürmek, sürtünmek, sürünmek, şakırdamak, gıcırdamak, sallanmak, yağmak, höpürdetmek, gıdıklamak, viyaklamak, havlamak, kükremek, ötmek, çağıldamak, gürlemek, çırpmak, anırmak gibi nice kelime ile karşılarız sesleri. Papağanın konuşmasını veya kanaryanın ötüşünü müzik sayamayız ayrıca. Müzik, bütün seslerin içinden, bütün seslere doğru yepyeni bir ses icadıdır. Ses varlıkların sigortası olduğu gibi tabiatın da doğallığının göstergesidir. Sesin kaybolduğu yerde gürültü başlar. Hayat tehlikeye düşer.
Bütün bunları New York Times gazetesinde yer alan bir haber vesilesiyle düşündüm. Haberde ‘sessiz park’ statüsünden bahsediliyor ve Texas, Kanada, Namibya, Tayvan vb dünyanın farklı yerlerinde ölçülen sessizlik seviyesi nedeniyle bu unvanı almaya yakın olduğu yazılıyordu mekanların. Araştırmanın kıstasları bir yana benim ilk aklıma elbette Moğolistan Stepleri geldi. Büyük Okyanus’un ortasındaki sessizlikle Gobi Çölü’ndeki sessizlik de nitelik yönünden birbirlerinden farklı olmalı diye düşündüm. Galiba modern zamanları diğerlerinden ayıran en belirgin şey ‘gürültü’. Modern zamanlar yeni üretim biçimleri ve eşya kullanma yöntemleriyle tabiatın milyonlarca yıllık ses hakkını elinden aldı. Çok büyük metropollerde geriden bir korkunç canlı homurdanır durur. Son pandemi yasaklarında İstanbul’da da biraz hissedildi vaktiyle şehrin kendisine has bir sesinin olduğu. Yasaklar kalkınca dev uyandı, motorlar çalıştı, göğün sinesi demir kalkan gibi vuruldu. Çok büyük bir mucize olmazsa dünyada sessiz yer kalmayacak. Sessiz yer dediğimiz ise son derece basit bir durumun. Kuş varsa ötecek, deniz varsa dalgalanacak, insan kendi bedeni dışında bir ses çıkarmayacak. Tabiat diye bir olgu olduğunu ve onun ayrılmaz bir parçası bulunduğumuzu fark edeceğiz. Belki işte o zaman ‘başlangıçta ses vardı’ demenin idrakine varacağız. Göz ile kulak arasındaki poetik ayrışımı bileceğiz. Sonra da görmek ile işitmenin dışında ‘duymak’ denilen bir haslet taşıdığımızı fark edeceğiz.
Fakat bizler insan türünün en şansız nesliyiz. Bakmayın hayatın teknoloji yoluyla hızlanmasına, daha pratikleşmesine. Bedeli var bunun. Ağır bedel ödüyoruz. Sadece kendi doğamızın dışına çıkmakla kalmıyor bütün varlıkları tabiatlarından koparıyoruz. İnsan aradan çekilmedikçe, bunca yüzyıl tabiata yaptığı kötülüğün farkına varmadıkça kurtuluş da mümkün gözükmüyor. Oysa insanın değil alıp başını gittiği yerlerde asıl yaşadığı evde, semtte, şehirde sessizliğe hakkı var. Sessizlik bir hayat dışına çıkma hali değil bilakis yaşamın merkezinde olmalı. Tıpkı sağlıklı yaşama hakkının gittikçe zenginlerin ayrıcalığına dönüşmesi gibi gürültüsüz yaşamak da öyle oluyor. İhtiyacımız olan sessizlik değil aslında. Sesin aslına geri dönmesi. Ses olması. Sesin sorumluluğu var çünkü. Her insan başkasının varlık hakkına müdahale eder sesle çünkü.
Dünyanın bir yüzölçümü var. Denizlerin, karaların kapladığı alan belli. Ayrıca dünyanın her noktası kolayca hayatta kalmak için elverişli değil. Öyle görülüyor ki mülkiyet yeniden şekillenecek yakın zamanda. Nitelikli yer bulmak insanlığın en zor meselelerinden biri olacak. Bu hiçbir yerin sessizliği anlamına da geliyor. Ne bir mağara, ne bir dağ başı ne bir nehir kenarı sıradan insan için mümkün olmayacak. Sessizlik en değerli şeylerden birisi olacak çünkü. Parayla alınıp satılacak. Hiçbir yerin sessizliğinden söz edilemeyecek. Sessizlik mülkü diye bir şey oluşacak.