Güncel, yazının düşmanı…

Ömer Erdem

Yazının baş düşmanı günceldir desem kimseler şaşırmaz. Oysa sözün en büyük kaynağı, dostu ise güncel olandır. Yine de düşünce ve duygularımızı ister söze ister yazıya dönüştürelim sorumluluğumuz ortadan kalkmaz. Ve sözün güncel ile kurduğu bağlamsal hız ile yazınınki bir de değil. Sözü güzel ve etkin kılan kendi doğal hızı içinde söylenmiş olması. Yazıda ise hep bir mesafe, zaman farkı ve dinginlik gerekiyor. Söz uçar yazı kalır demek, sözün değerini düşüren bir yaklaşımın ifadesi olamaz .Yazıda, asıl varoluşun onda açığa çıkıp köklenebileceğine yapılan bir vurgu bence. Çünkü yazıya dökülecek olan yine sözdür sonunda. Sözü olanın yazısı olabilir asıl. Bir sözü olmayan, sözün içini doldurmayan yazının da uçup gitmekten başka yolu yok.

***

Yine de güncel olanın yazı ile uğraşan adamın ümüğüne oturan bir yanı hep var. Çağdaş hayatta herkes o kadar çabuk söz kuşunu havaya salar, sözün gölgesi her yanı öylesine doldurur ki yazıdan koyulmak, oradan var olmak isteyenin önü kendiliğinden tıkanır. Söz, sadece hızlı yayılmaz kolay da tüketilir. İnsan iletişiminde ilk adım hep sözdür. Son sözü ise yazı söyler. Yazının terbiyesine varmamış söz, güncelin eleğinde sonsuza kadar su taşımaktan kurtulamaz. Güncelin çekimiyle başı dönen yazı ise düştüğü yerden doğrulamaz.

Sürekli yazıyorsanız güncelin yönlendirmesi, basıncı hatta tehdidi altında hissedersiniz kendinizi. Olaylar durmaksızın olup bitmekte, konular hızla yer değiştirmekte, bugün önemli gözüken ertesi gün bayatlamakta, tam söz yazı olarak mayalanıp akma aşamasına varmışken bambaşka bir rüzgar esip her şeyi tarumar edivermektedir. Olaylara değil olgulara bakan yazı adamı ise söz ile yazı arasındaki mesafeyi ipek gibi dokumakla sorumlu. Daha yazıyı bulma aşamasında güncel tarafından kemirilen bir çağın içine düşmek başlı başına bir mesele belki ama, dilin yazı olarak mayalanması, kendisini geleceğe aktarabilmesi demek.

Öte yandan güncel heyecanlarımızla da dolu. Bu durumun çekici yanları da var ama yaşamanın yakın mesafesinde kendi nefesimizi bile duyamaz hale geliyoruz. Oysa kalbimiz biteviye ve yüksek sesle durmaksızın atmakta. Bir nefes sesimizin bir kalp atışımızın olduğunun idrakine varıp da içimizi geri aldığımızda başlıyor sanki yazı. Böylece güncelin, olup biten her şeyin yazıya, yazı olmak için döndüğünü görebiliyoruz. Söz ilk tanı olarak bir işe yarıyor. Yazı ise tanıyı ilerletip onu kavramsallaştırıyor.

Böylelikle günceli küçümsediğim onu yok saydığım düşünülmesin. Güncel hayatımızın hızı hatta gerekçesidir. Fakat özü ve ereği değil. Yazıda insan ve hayat bir erek olarak beliriyorsa o dilin sonsuz yaratma gücüyle ilgili. Yazı soyutlayarak asıl varoluş hamlesini gerçekleştirir. Söz ise ham olanın, taze ve sıcak olanın gerekli ama geçici tadıyla dolu.

***

Güncelin iğvasına kapılmaktan yine de hep korkar yazı adamı. Öfke ile söylenen ve düzeltilmesi çok zaman alan anlık sözler önünde ürperir. Yazının ince ince dokunarak, insan oluşumuzun kemiği olması için kendince özen gösterir. Sözü, güncelin hızıyla yarışırcasına o denli ustalıkla evririp çevirenlerle yarışmak yazı adamının dizlerindeki dermana göre değil. Yazıdan çıkan sözü de koruyarak yazıda kalır.

Günler gelip geçti ve günler yine gelip geçecek. Sözler konuşuldu ve yine sözler konuşulup gidilecek. İnsandan geriye kalan ise konuştuklarını ne ölçüde yazıya dönüştürdüğü. Geçmişe dönüp bakıldığında yazıdan çıkan söz hep daha güçlü ve anlamlıysa, bu insansı yücelik az şey sayılmaz değil mi?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.