Poyraz birer uzun küpe gibi titreşen kuru meyveleri salladıkça sanki uzakta bir Şamanın iniltileri duyuluyor. Henüz bir anlama bürünmemiş sesler keçiboynuzlarını andıran bu gülibrişim meyvelerine doluyor, bir süre orada bekliyor sonra da koro halinde kalkıp denizin üstünde süzülüyor. Yaz boyu o pembe kırmızısı çiçekler az gönül almadı. Geniş ve ince dilimli yapraklar her sallanışta ferahlık duygusu uyandırmıştı gelip geçende. Şimdi bir geçmiş tesellisi gibi kahverenginin en koyu tonuna bürünmüşler ölümün sessiz ülkesine gitmeye hazırlanıyorlar. Ama poyraz her fırsatta bir zil ustasının vuruşlarını andıran darbeleriyle onlara tekrar çarpıyor geçmişin bir daha hiç gelmeyecek yazgısını etrafa yayıyor.
İnsan her ne kadar geçmişe dayanarak ayakta kalırsa da içinde hep bir gelecek iştiyakı taşır. İçten içe geçmişin bir daha geri gelmeyeceğini bilir. O yüzden gelecek mümkünlüğün bütün güven çiçekleri ile donansın ister. Lakin bu kimsenin elinde değildir. İşte şu gülibrişim ağacına kalsaydı o çiçeğe donanmış günlerinin hiç bitmemesini isterdi. Onun dibine bir yaz sıcağında tesadüfen yolu düşen fani de dilerdi bunu. ‘An ki sonsuz halidir sonrasızlığın’ diye bir mısra var mı yoksa onu biraz değiştirerek ben mi kurdum bilmiyorum ama böyledir bu. Yaşamanın her anı geçmişe katılıştır da bilmeyiz bunu. Geçmiş unuttuğumuz an basamaklarıdır. Gelecek ise bir göz kırpmasının anlık gerilimidir. Poyraz, bu şehrin lodos gibi iki yaramaz çocuğundan birisi sayılan poyraz, inadına bu kurumuş meyvelere çarpıyor, şuraya buraya serpilmiş son kehribar sarısı yapraklarını bırakmakta direnen dut ağaçlarına sanki göz kırpıyor.
Tabiatta her şey bitimsiz bir döngü ve tutarlılık içindedir. İnsan ruhu ise hepten şaşkındır. Sadece ruhu değil hafızası da zikzaklar çizer. Hele her türlü yokluğun uzun süren ikliminde alınganlığı artar, unutkanlık kuyuları kazılır, korkuları depreşir, yönünü bulmakta zorlanır. Göz göze temasın kesildiği, güvenle iki insanın muhabbet için bir masaya oturamadığı, şüphenin bir gizli sızıntı gibi yayıldığı günlerde ne yapsın insan? Mekanın insan sıcaklığına hasret kaldığı, ekmeğe uzanan elin plastik bir madde ile örtüldüğü, dünyaya daha ilk gelişte ciğerlerimize dolan havayı almasını sağlayan ağzın ve burnun bir maske duvarıyla örtüldüğü günlerde, geçmiş ve gelecek duygusu da hepten ters yüz olmaz mı? İnsan ontolojik bir boşlukta salınıp durmaz mı? Heykeller bile daha şanslıdır adeta böylesi hallerde.
Şu gülibrişim küpeleri bunu mu duyurur yoksa o baharı hak edebilmek için son feragat hamlesini yapmanın derdinde midir bunu bilemeyeceğiz. Poyrazın etkisiyle birer hücum şamatacısına dönüşen karga ve martı sürülerine soracak bir şey de yok. Onlar çoktan insandan umudu kestiklerinden belki bu kadar kavgacılar. İlk fırsatta gruplara ayrılıyorlar, kedilerin mamalarına göz koyup arsızlaşıyorlar.
Güngörmüş bir şamanın henüz anlam bulmamış seslerine benzeyen bu gülibrişim hışırtısı gerçekten geçmişin bir daha gelmeyeceğini ve geleceğin de hayli meçhul olduğunu mu fısıldıyor? Eğer öyleyse bu sesleniş kendi içinde bazı şifreler de taşıyor olmasın? Geçmiş artık hayat olarak değil bir hatırlayış efektiyle can bulurken gelecek senin neyin olmalı? Çok çok uzun gelecek değil, şu gözünün gördüğü kulağının duyduğu alandaki gelecek. Yani şimdinin tam da kendisi.
Şöyle söylüyor olabilir mi? Geçmişin içine, ta dibine dikkatle bakabilir her şeyi ayrıntısı ile hatırlayabilirsen, yine gelecek, çok güzel gelecek, güzel günler isteğiyle doluydu. İnsan güzelleşecek, adalet yerini bulacak, çocuklar, kadınlar korunacak, kötülüğün gölgesi büyümeyecek, her şey insanca ve pek insanca olacaktı. Dün zulümden dem vuranlar bugün zalimleşmeyecekti. Kültür artacak, sanat kıymet bulacaktı. Özgürlük bir yudum su kadar kolay olacaktı…
Vazgeç, bunlar, bunlar bir daha hiç olmayacak demiyordur mutlaka bu Şamanağaç. Belki de şunu söylemekten de geri durmuyordur, gelecek bu bakımdan hayli meçhul ama sen gözünü açar daha çok fedakarlık gösterir, kazanacaklarını değil kaybedeceklerini düşünürsen, bu sis de dağılır. Şamanın taşla etrafını çevirdiği topraktan bir kum zambağı yeşerir. Kum zambağı olmasa bile bir yaban otunun yeşilliği de az şey değildir.
Not: Herkesin yaklaşan yeni yılını kutlar, endişesiz bir gelecekle ışımasını dilerim.