Bir yıl daha bitmek üzere... Lodos inadına dövüyor sabah vakti kayalıkları. Köpükler önce yükseliyor, sonra da bir şaka serpintisi gibi saçılıyor ortalığa. Martılar içgüdüsel bilgiyle tam dalgaların köpürdüğü yerde toplaşıyorlar. Uzaktan yakından, dipten yüzeyden ne kopup getiriyorsa rüzgâr, ondan pay almanın derdindeler. Belki midyeler, belki balıklar, belki yosunlar, belki tadını yalnız onların bilebileceği canlılar... Hayat da bazen böyle lodos gibi yükselip vurur kıyımıza. Başımız döner. Dengemiz bozulur. Bizden de sağa sola bir şeyler saçılır. Poyrazın, karayelin, meltemin, imbatın, kasırganın, türlü türlü rüzgârların sembolik hâli eksik olmaz hayattan. İnsana düşen belki de bundan düşünceler çıkarmak, hayatını, duygu ve düşünce dünyasını korumaya almaktır. Geçen bir yılın oturulup hesabı yapılsa görülecektir ki tabiatta olup bitenle hayatta olup biten aynıdır ve insan tabiat ile tarih arasında sıkışıp kalmıştır. Hatta, doğadaki kanun tarih olarak kristalize olur toplum hayatında. Bunun asıl sebebi andan, günden değil de tarihten bakmayı başarıp başaramama durumudur.
İşte rüzgârda paltosunun yakasını kaldırmış başı eğik yürüyen şu adam... İşte sabah vakti tezgâhını düzenleyen şu manav... İşte işe gecikmemek için metro merdivenlerinden hızla inen şu kadın... İşte yarım bıraktığı romanına kaldığı yerden devam etmek için ilkin kahvesinden bir yudum alan sonra da yarattığı karakterin ağzına oturaklı cümleyi yerleştiren şu yazar, işte şu doktora öğrencisi, herkesin bir yönden didiklediği ama özgün bir şey kotaramadığı o bahtsız romancının dünyasını beklenmedik köşesinden aydınlatmak için uykuları kaçan, o, hastane odasında günlerdir tavana bakmaktan alın kemikleri yorulan emekli öğretmen, çocukluğunda koştuğu kırlar olmasaydı çoktan son nefesini verecekti. Böyle böyle, rüzgarın koptuğu yerden, kayalıklara çarptığı yere kadar saymakla bitiremeyeceğimiz insanlık hâlleri içinde bir hayat. O hayatın hesabı. Acaba o hesap gerçekten görülebilir mi?..
Ülkenin rejimi, yönetenleri, ekonomisi, sosyal seviyesi, insanlarının esaslı dertleri ne olursa olsun her hâl ve şartta kazançları değişmeyen, hayatları tehlikeye düşmeyen tuzu kurular yanında, şu kıyıya çarpan lodostan daha gerçek, teni biçen üşümekten daha güçlü olup biten karşısında akıl dışı rüyalarla oyalananları da unutacak değiliz. Hayatın derdi olanlarla daha iyi olabilecekleri bulup çıkarmak, olmayanlar varsa akıl ve çalışmayla onları oldurmak olması gerektiği hâlde, kol kola girdikleri güç ve maddiyat mecnunu aktörlerle coşup duranları da tabiat-tarihin hizasına koyacağız. Eğer geçip giden günlerin, şurada geride bırakmakta olduğumuz bir yılın hesabına soyunacaksak keskin bilgi, net görüş, hakikat bilinci ve özgürlük gibi değerlere de bağlı kalmak gerekecek. Bilgiyi ve yüksek bilinci çetin hesapların rehberi yapamadıkça bir toplum tarihin yakıtı olmaktan nasıl kurtulacak?
Bütün bunlar kültürdür bir yandan. Kültür gerektirir; tabiatı, tarihi, hayatı, insanı kendi doğası içinde ölçüp tartmak, eğip bükmeden sanata, yüksek düşünceye dönüştürmek. Ömür, yıllar, aylar, günler, saatler, dakikalar, saniye ve saliseler tesadüfen önümüzde akmaktadır tarihin içinde. Bir an içine toplanmış yüksek hayat şuurunu idrak etmedikçe bir insan nasıl kendi hayatının öznesi olmaya koyulamazsa, kültür ve tabiat varlıklarının bir sokak köşesinde, bir taş çentiğinde biriktiğini okuyamayan toplum da ayağa kalkamaz. Bir yerde çok bağıranların, patırtı kütürtü koparanların, bölüp parçalayanların, ayrıştırıp damgalayanların hükmü geçiyorsa orası tarih ve tabiat denilen büyük bilinçten kopup çoktan sürükleniyor demektir bilinmeyen bir yerlere.
Bir yıl daha bitmek üzere... Bu bir yılda olup biten kaba ve kötü şeylere kapılıp kalsaydım ben de kendimi o kopuşun bahtsız bir parçası sayardım. Buna rağmen bir ülkede şiir yazılıyor, sayıca az düş ve düşünce adamı eleştirel aklı uyanık tutuyor, kitle ve popüler kültür iştahından beri eli kalem tutan yazarlar öykü ve romana yoğunlaşıyorlar, çok az sayıdaki nitelikli akademisyenler ilimde ve özgürlükte direniyorlar, iyi insanlar sessizce ve yoksul yüzleriyle bir köşeden dönüyorlar, aşk bir varlık dolabı gibi suda dönüyorsa yaklaşmakta olan yıl, yaşamak ve insan onurunu taşımak için beklemeye değerdir. Geçip giden günlerin hesabı gelecek günlerin adına doğrulukla yapılacak demektir.
(Herkesin yeni yılını saygı ve sevgiyle tebrik ederken sağlık ve umut dilerim...)