Eskiden ben...

Ömer Erdem

Olur da densizin biri haddini aşar ağzına geleni söylemeye yeltenseydi tereddütsüz yerimden kalkar anında gerekeni yapardım. Sinirlenirdim iyiden iyiye en yalın halimle. Haksızlığa, bile bile, göstere göstere yaklaşan kötülüğe cevap verirsem hem onu ortadan kaldıracağıma hem de kendimi tam koruyacağıma inanırdım.

Sözümü esirgemez, kimse konuşup söyleyen, gerekirse yanına kadar gider önüne dikilir yakasına yapışırdım. ‘Bir de gözlerimin içine bakarak söyle!’ derdim. Söyle ki insan denilen varlık uzaktan bir isim, bir nam sanılmasın. Söyle ki benim de senin gibi canlı olan bir varlık olduğumu hatırlayasın. Söyle ki iddia ettiğin şeyin hakikatini bilmekten sen de mahrum kalma! Belki yutkunur, sözünü yutar, ağzını terbiye edersin. Gidilemeyecek kadar uzakta mı ağzına geldiği gibi konuşan, varsa, bulabilirsem telefonunu arar, bu kez sesimle dikilirdim karşısına. Olmadı, mektup yazar, daha olmadı haber salardım. Söz ki insanın ipidir. İp boğar, dokur, bağlar, çözülür hasılı duygudan düşünceye, eylemden düşe değin nice hali karşılar. Yazı da sözün bağlacı, ipek sütüdür. Sözün büyüsüne inanırdım.

İnsan yanılır, hata yapar, yanlış anlar, kıskanır, başkasının sözüne kanar fakat aynı insan anlar, hatasını bilir, özür diler, gönül alır değil mi? Bağış dileyen yeri geldiğinde helallik isteyendir değil mi? Söz de yazı da insana bitişik ondan dal budak salan doğal hallerdir sonuçta. Ne zaman ki insan aradan çekilir, sütre gerisinden konuşur, dublor kullanır, maske takıp kendi varlığını gizler işte o zaman insanın mayası söz, sözün mührü yazı, yazının kalesi hak hukuk yıklılır, ne yandan gelip de sizi bulacağını bilmediğiniz hançerler boşlukta parlar. Adına sosyal medya denilen ortam bir mask sirkine dönüşür. Tuhaf tuhaf hayvanların sesleri yükselir. Makine mi canlı mı olduğunu kestiremediğiniz nesneler türlü akrobatik gösterilere soyunur. Alkışla yuhlamanın, beğeniyle eleştirinin ölçüsü bozulur. Bir söz ve düşünce çürümesinin kokusu etrafı bürür. Saydam desen saydam değil sıvı desen aktığı yok.

İnsan doğal bir canlı olduğu için elini ayağını gördüğü, nefes alıp verişini işittiği, el yazısından konuşma tonuna kadar tanıdık olduğu, gözünün ışığından yüzünün nuruna tanıdığı canlıların arasında büyür. Bazısının yüzü kara, cümleleri dişli, adımları şüpheli, elinde tuttuğu terazinin ayarı bozuktur. Hepsini görür. Şahit olur kişi. Düşe kalka öğrenir. Şüpheye kapılır. Güven duyar. Hayal kırıklığına uğrayıp nice insan yüceliğinin hayretiyle hemhal olur. Başı sıkışınca kimin kapısını çalacağını, hangi kişiye karşı sözü nasıl kuracağını üç aşağı beş yukarı kestirir. Yine öfkelenir, heyecanlanır, umutlanır, mutlu olur, hüzne boğulur. Bir haksızlığa, saldırıya, suistimale, kıskançlığa maruz kaldığında failleri ya kestirir ya da birileri bunlara şahitlik eder. Müstear, lakap onların da bir geçmişi kişiliği vardır.

Eskiden ben böyle düşüne taşına böyle kalka yürüye söze ve eyleme dura dura yaşayıp giderken şimdiler de gittikçe insansız kaldığımdan olacak daha bir temkinli daha bir yavaş daha bir ölçüp biçici oldum. Mesela daha ilk cümlesinden ilk getirdiği haberden ipliğin ucundan tutuşundan elmayı kem sözlerle ilk ısırışından anladığım kişinin ayak sesini tanıyor, geçmiş duygularım kanatlanıyor kimi alışkanlıklarım depreşiyor kalkıp gidecek gibi oluyorum, kendi elimle kendimi durduruyorum.

Sinirleniyorum elbette. O kadar nasır bağlamadım. Her çürümenin kokusu gibi densizliğin hadsizliğin de kokusu vardır. Hatta densiz zekasının yıldızını parlattığını zannederken kumaşındaki motiflerin epriyip döküldüğünü fark etmez. Her saldırı büyük zaaflarla yol alır. Arkasında görünmez sandığı toz duman kaldırır. Sosyal medya denilen çoklu sirkte ne kadar saklanmaya çalışırsa çalışsın sirk eğitmeninin kırbacı mutlaka görünür.

Böyle böyle insan kendini bileye bileye tükenmenin kıyısına mı varacak bilmek zor. Benim bildiğim eskiden arsıza, densize, haddini bilmeyene, kötüye, gammaz ve kıskanca sözün fayda sağlayacağını sanırdım. Şimdi ise ne zaman bu tür bir cümleye, davranışa, iğnelemeye, burun kıvırıp laf söz sokuşturmaya rastlasam ‘insan denilen saz parçası’ diyor gülümsüyorum. Fakat yine de sinirleniyorum. Bir yanım kalkıp gidecek sözün hokkasına kalemi batıracak oluyor bu kez kendime gülümsüyorum.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.