Dede Korkut’u yıllarca hep savundum. Sözü bir vesileyle ona bağladım. Ölümsüz bir eser olarak yalnızlığı içinde bizi beklediğini vurguladım. Kelimenin tam anlamıyla ‘bir açık yapıt’ olma vasfının Türkiye’nin birinci sınıf entelektüelleri tarafından ıskalanmasına hayıflanıp durdum. Rus, Yunan, Avrupa klasiklerine gösterilen ilgi neden ondan esirgendi çözmeye çalıştım. Folklora ve toplumun bir kesimine hapsedilmesi de haksızlıktı. Çağdaş yöntemlerle eleştirel okumalara tabi tutulması gerekiyordu. Milliyetçi reflekslerle donanmış, güç ve iktidar müptelası kesimlerce ideolojik maske yapılıp donduruluşuna da itiraz ettim.
Geçtiğimiz günlerde Dede Korkut, Unesco tarafından somut olmayan kültürel miras listesine alındı. Kültürü bir aktüalite nesnesine indirgeyenler tarafından ilkin sevinçle karşılandı bu haber. Sosyal medya, gazeteler ve televizyonlar tarafından paylaşıldı. Ne var ki bir adım ileri atılıp Dede Korkut’un ne olduğu, onu bilip okumanın değeri üzerine doğru dürüst durulmadı. Ölü muamelesine tabi tutulan bu şaheserin, bu vesileyle, hak ettiği şekilde gündeme gelip tartışılmasını umdum. Şairlere kulak kabarttım. Kültür sanat insanlarına dikkat kesildim. Bir turizm firması patronuna devredilen devletin kültür bakanlığından bir şey umulmazdı. Benim şaşkınlığım entelektüellerin süren suskunluğuna.
***
Dünyada iki adet ( Vatikan ve Dresden) yazması bulunan Dede Korkut (bu da tuhaf kendi elimizde metnin aslı yok) Türkçenin üst derece dil ve edebiyat metinlerinin başında gelir. Kim tarafından yazıya geçirildiği tespit edilemese bile Osmanlı iktidar döneminin halesi içindedir. Osmanlı iktidarı öncesi Türkmen/ Oğuz boylarının sosyal, kültürel ve siyasal yaşam özelliklerini mitlerle harmanlanarak taşımış olmakla birlikte, yazıya geçirilmesiyle birlikte aidiyet bağlamı değişir. O sebepten okunurken bu noktaya özellikle dikkat etmek gerekir. ‘ Korkut Ata söyledi : ‘ Ahir zamanda hanlık tekrar Kayı boyuna geçecek; dünyanın sonu gelip kıyamet kopuncaya kadar kimse ellerinden alamayacak. Bu dediği Osman neslidir, işte sürüp gidiyor’. Böylesi bir metnin Divan Edebiyatı ile paralel hiç okuması yapılmamıştır. Daha ilk paragrafta, edebiyat ve politika ilişkisini temellendirir. Divan şiiirinde padişahı öven kaside gibi, söylem, anlatıcı, iktidarı kutsalın havasından süzdükten sonra dönemin eteğine indiriverir. Edebi metinle kültür tarihi, iktidar ve toplum ilişkisini kavramsallaştırmak için zengin ipuçları sunar.
Orta Asya kökenli Türkmen topluluklarının Şamanist ve daha başka inanç ve töre kalıtları, İslam kültür ve inancıyla bir edebiyat metni içinde geçişken ve yüksek çağrışımlı öbeklenmelere kavuşur Dede Korkut’ta. Dini algılayış ve yorumları özgürdür. Savunmacı bir metin olmayıp kelimenin tam anlamıyla kökten özgüvenlidir. Dili tok, ağdalı medrese ruhundan uzaktır. Varlıklar, su dahil dile gelir. Ağaç, dağ, dere varlık hüviyeti kazanır yer yer özneleştirilir. ‘Su, Tanrı didarını görmüştür’ mesela. Türkçe’nin bu zihni tecrübesi, sözlü edebiyat ürünlerinde sıklıkla karşılaştığımız tematik özellikler taşısa bile kültürü bir etkin taşıyıcı yapar. Baba- oğul çatışması, güç, iktidar, kadın, erkek, kahramanlık, fedakarlık, hayatın değeri gibi nice nice kavramlar insana okuma zevki de verecek dilsel ataklıklar içinde sunulur. Nüshaların uzmanlar tarafından çözülememiş kimi kelime, gramer ve yapısal özellikleri hala var. Öte yandan içerdiği ebedi ve mutlak kurtarıcı ( Dede Korkut, mutlak bilici) arketipinin hayatımızın bugününü de aydınlatması ayrıca değerli. Toplumlar, kutsallık halesine bürünmüş, iktidar erkini kuşanmış ‘bilici’ kişilere bağlanmaktan kurtulamazlar. Bu bazen dini bazen siyasi kimlik kazanır.
***
‘At ayağı çabuk ozan dili çevik olur’ benzeri mısralar şüphesiz metnin iç poetikasıyla ilişkilidir. Ancak, Türkçe’nin akışkan lirizmi, şiirsel patinaja ve tekrara bel bağlamayan güvenli akışkanlığı ile göz doldurur. Bir öğüt kitabı olduğu, devleti her vesileyle yücelttiği ( baba malından ne fayda başta devlet olmasa, devletsiz şerrinden Allah saklasın hanım sizi) imgesel uyarılar içerdiği, tabiat ve kainat tasavvuru çerçevesinde insana tutarlı bir konum önerdiği de açıktır. Hızır kültü, hayvanlar şaşırtacak şekilde yerlerini alırlar. Tepegöz ve Deli Dumrul benzeri evrensel kıymetteki buluşları, edebiyat, sosyal antropoloji biliminin yedeğinde irdelenmeyi hak eder. Bir ortak üst metin aranıyorsa bunun başlangıcı Dede Korkut’tur.