‘Hiçbir şey parkta tek başına oturan bir genç kadının yanından sallana sallana geçen bir çocuk kadar kendisi değildir.’
Modern zamanlarda çocuk üzerinden oynanan kar amaçlı bitmez bir oyun var ve bu benim isyan duygumu ateşledikçe ateşliyor. Kim çocuklardan söz açsa, onların geleceğine dair konuşmaya başlasa, tüylerim diken diken oluyor. Ancak ne konuşmalar bitiyor ne parlak sözler. Kimi onların ne kadar gerekli olduğunu, ne denli çok ve çabuk çoğalırlarsa ülkenin geleceğinin sağlam olacağını söylüyor, kimisi de büyük büyük binaların, geniş geniş dersliklerin onların zihinlerini geliştirmek için tasarlandığından dem vuruyor. Yine onların sağlıklı beslenmesi, güzel giyinmesi, iyi ve güvenli çevrede yaşaması için çalıştıklarını, uykusuz kaldıklarını ve hiçbir fedakarlıktan çekinmediklerini dile getiren büyükler de var. Devlet yöneticisi, modacı, süt üreticisi, eğitimci olarak konuşuyorlar ve bu uğurda uykularının kaçtığını ekliyorlar. Ali Cengiz Oyununa şapka çıkartacak derecede ‘Oyun içinde oyun’ böylece, yazılıp oynanıyor çocuklar üzerinden. Herkesin derdi güya onları korumak, kurtarmak. Bir gürültü, bir patırtı, bir şaşaa, bir cümbüş, bir renk ve ışık oyunu ki sormayın gitsin. İnsanın bu çağda, bu çağ için, salt bu sevinç iklimini yaşamak adına yeniden doğup, çocuk olası geliyor. Hem bu oyunun içinde oynamak, oyuna oyun katmak kim istemez?
Öyle mi peki? Gerçekten şu içinden geçtiğimiz modern zamanların gerçekten bir çocuk meselesi var mı? Dahası, bu tür bir teknik, teknoloji, kentleşme, hayat düzeni içinde, çocuk ayakta kalabilir, saf masumluğunu koruyabilir mi? Bu kutu kutu evler, bu parksız bahçesiz mahalleler, eğitmenleri geçtim, bu okul binaları, onların sıraları, duvarları içinde çocuk mutlu olabilir mi? Çocuk için, edebiyattan müziğe, tiyatrodan görsel sanatlara, resimden spora kadar hemen her alanda, eşit, verimli, pedagojik, vizyona dayalı bir iklimden söz edilebilir mi? Güney sınırımızdan Doğu’ya, İç Anadolu’dan Trakya’ya kadar, çocuğun maruz kaldığı, psikolojik, ekonomik ve sosyal şiddeti, objektif şekilde kabul edecek bir toplumsal soğukkanlılığımız var mı? Haydi imkan buldunuz, paranız var, büyük şehirlerden birisinde de yaşıyorsunuz, çocuğunuzu güvenle götürebileceğiniz bir özel veya devlet tiyatrosu salonu var mı mesela? Olanın sürekliliği ve kalitesinden söz edilebilir mi? Çocuk ihtisas hastanelerinin durumu ne? Bir bilen var mı? Büyükşehirlerde, birer kent zehirli mantarına dönüşen, renkli, albenili AVM’lerde çocuklara ayrılan alanlara bir göz atın. Acaba oyuncak mağazaları mı geniş yoksa bu alanlar mı?
Söyleyin bakalım, çocuğunuza kitap okumayı nasıl sevdireceksiniz? Bunu sağlamak için güvenle seçebileceğiniz yayın/yayınevi sayısı ne kadar? Buradaki dil, hikaye akışı, pedagojik duyarlık, renk, kağıt kullanımı, kitap fiyatı konusunda, yine geniş toplum kesimlerine yayılabilmiş bir adalet söz konusu mu? Çalışan anneler, çocuklarını kreşlere verebiliyorlar mı? Devlet daireleri başta olmak üzere, özel sektör kuruluşlarının kaçta kaçında kreş var? Hem üstelik, bir çocuğun aylık ana okul aylık ücretinin durumu nedir? Bir fikri olan var mı? Bunun toplumarası bir sınıf, statü, ayrımcılık hatta gösteriye dönüştüğünün kim farkına varacak? Çocuk yuvası, kreş, anaokulu adı altında hizmet veren mekanların fiziksel alan konusunda kafa yoran, kalbi sıkışan kimler var? Bakanlar mı? Belediye başkanları mı? Büyük ve yüksek palavracılar mı? Kim? Kim? Bilen var mı? Oyun kurucuların böyle dertleri yoktur değil mi?
Sabahtan akşama kadar çocukların beynine sızmaya çalışan çocuk kanalları konusunda dikkatli gözlem yapıp da bunu bir önleyici ve önerici düşünceye çevirecek dikkat nerede? Hemen her vesileyle devletin çocuk kanalı dahil olmak üzere, alttan alta verilmeye çalışılan subniminal mesajların kaçta kaçından haberi var toplumun? Dahası, çocuğu ve çocukluğu talan etmeye girişmiş bir güruh karşısında anne ve babayı koruyacak bir sistem, bir mekanizma var mı? Kırı, atı, tavşanı, serçeyi, ırmağı, kaplumbağayı sanal ortamda gören, ayağı yere basmayan çocuklar kimin sonucu? Kaç ailenin evinde kütüphane var? Ya gün boyunca, apartman boşluklarında çocuklara savrulan küfürlerin, atılan tokatların, azarların, tehditlerin çetelesini kim tutacak?
Daha dün çocuklar kaybolmadı mı buralarda? Cinsel istismar dahil olmak üzere her türlü kötü muameleye uğramadılar mı? Ülkemizin ve kalbimizin ‘sınırlarına’ aldığımız Suriye’li çocukların durumu ne? Ya onların rüyaları? Ya onlar? Ya onlar? Bütün bunlar bize ait, bize dair, bizimle ilgili değilmiş, bir çocuk cennetinde yaşıyormuşuz gibi, her vesileyle, çocuğu suistimal eden, bu coşku ve yalan şiddeti, güya onu konuşup tartışırken, silikleştiren bu atmosfer neyin nesi? Bu oyundan vazgeçilmeli. Ve anne babalar, önce onlar, çocuklarını devlete ve sokağa kaptırmadan önce, onlarla gerçekten oynamayı başarmalılar. Annesi ve babasıyla oynamadan büyüyen bir çocuk, hep başkalarının oyuncağı olacaktır. Modern zamanlar, her şeyi kendisine benzetir. Oyunu da yeniden kurar. Sonra da…