Murat Belge, Şairaneden Şiirsele, Türkiye’de Modern Şiir ismiyle bir kitap yayımladı. Daha kitapçılara ulaşmadan önce okur dünyasında heyecan ve büyük beklenti oluşturdu bu isim. Hatta duyurulduğu tarihten biraz gecikerek basıldı. Muhtemelen telif haklarındaki bazı karışık ve karanlık noktalardan kaynaklandı bu. Edebiyat dünyasında her zaman şiir üzerine nitelikli yayına rastlanmıyor. Hele modern şiiri böylesi iddialı bir bağlam içinde değerlendirme vaadi taşıyan ve Murat Belge imzasıyla bütünleşen bir kitap acaba neler getirecekti? Akademisyen, eleştirmen, yayıncı, çevirmen, denemeci, kültür tarihçisi… Üzerinde pek çok ünvanı birden taşıyan bir entelektüelin yorumları önemli olmalıydı. Ayrıca Yahya Kemal’den bu yana modern şiir içinde bulunmuş pek çok şairi yakından görmüş, bazılarıyla yakın dostluk kurmuş bir edebi kişiliğin aktarımları özellikle değerli olmalıydı. Ama benim asıl merak ettiğim her şeyden önce nasıl bir bağlam kuracağıydı Belge’nin.
Kitabı ilk elime alıp da şöyle bir karıştırdığımda ilk izlenimim ‘gevşeklik’ düşüncesi oldu. Murat Belge, modern şiirimizin ana dönüşüm/değişimlerini teorik, felsefi, ontolojik ve estetik bir bağlama oturtmaktan çok, konuşma ve aktarma üslubuna yaslanan bir yolla sunuyordu kitabı bize. Olabilirdi. Sonuçta bir kitabı, konuyu yazmanın sonsuz yöntemi vardı. ‘Yakın okuma’ yöntemi eşliğinde, ‘bir anı ve biyografi denemesi’ ötesinde yeni bir yol açabilirdi. ‘İzlenimsel’ olmanın ilerisine gidebilirdi. Yazarın, ‘yoğun şiir okuduğu altmışlar ve yetmişler’ dönemi ise daha yoğun ve sıkı biçimde yorumlanmaya açıktı. ‘Sanatın hayat üzerine kurulmuş bir ‘yapıntı’ olduğu’ kanısını taşıyan ve ‘edebiyatın özünün şiir olduğunu’ düşünen Belge, bunun hakkını vermeliydi. Özgür bir yazardan, dünya edebiyatını bilen bir yazardan özgün yaklaşımlar beklemek okur adına bir haktı.
***
Üzülerek söylemek gerekir ki, kitap daha başlığındaki ‘Şairaneden Şiirsele, Türkiye’de Modern Şiir’ kavramını karşılayabilmek konusunda tökezliyor. Belge, Türk Şiiri’nin şairane değeri ile modern şiir değerini tam olarak ayrıştıramadığı gibi sıkıştığı yerde şahsi anılara, anekdot ve aşırı yorum diyebileceğimiz yollara sapıyor. (Ece Ayhan’ın eşcinselliğinden tutun da Turgut Uyar’ın banka soyma isteğine kadar…) Söz gelimi, Cemal Süreya’dan hakkında onca değerli söz duyduğu Sezai Karakoç’u son derece indi bir gerekçe ile okuma alanından çıkarıyor. Sezai Karakoç şiiriyle modern şiirimize gelen atılım/açılım ve alan genişlemesini sadece şahsi bir gerekçeyle bir yana bırakıyor. Bırakalım ideolojik tercihleri iddiası modern şiir olan bir kitap ve akademik zihne sahip bir yazar bu yolu tercih eder mi? Eder, eğer, ‘Murat Belge’nin Türk Şiiri Üzerine, Notlar, Tanıklıklar ve Yorumlar’ başlığıyla bir kitap yazarsa elbette eder. Öte yandan, Gülten Akın gibi, Modern Şiir içinde apayrı bir kimliği de kitabın ‘önemli bir eksiği’ diye geçiştirmek mümkün mü? Dahası son elli yıldır neredeyse şiiri içerden izlememiş olmak bir akademisyen/eleştirmen ve edebiyat adamına ne ölçüde uygun düşer?
***
Bütün bunlar bir yana, kültüre, edebiyata bunca yıl emek vermiş, yazmış, hep yazmış, düşünmüş, şahsi sebeplerden ötürü de ömrü sanat ve yazı adına şanslı geçmiş bir özneden, şiirimizi, tarihi, sosyolojik, çok katmanlı estetik yönlerden deşmesini, bize bilmediklerimizi de bildirmesini isteriz. Neyle karşılaşıyoruz öyleyse biz? Sadece bir örnek vermek isterim tekrar. Cemal Süreya şiiri ve şairliği üzerine konuşurken iki aşırı yorumla çıkıyor karşımıza Belge. Süreya’nın Tomris Uyar’ı dövdüğü için ayrıldıkları ve yine oğlu Memo’ya şiddet uyguladığı (mümküncülüğün sonsuz ihtimali bağlamında düşünsek bile) için işin yine ölümle sonuçlandığını, ima etmiyor, söylüyor. Bu uç/uçuk ifadeler, Cemal Süreya şiirinin hangi karanlık yönünü aydınlatıyor acaba? Şiire nasıl dönüyor bu ‘şiddet’ eğilimi. Bunu gösteremiyor Belge. Söylüyor. Böylece kitap, sayfalar boyunca, kendi kendisini kemiren, inkar eden, bağlamını ve iddiasını taşıyamayan bir sarmala dönüşüyor. Türkiye’nin bu denli gergin olmasının temelinde tek tek insanların yoksullukları, garibanlıkları da var. Görece daha iyi imkanlarda yetişmiş bir entelektüelin, toplumun damarından çıkıp gelen şiiri değerlendirirken daha merhametli olması beklenemez mi? Madem ki öyle, bir şair olarak insan, yıllar sonra en yakınları tarafından hançerlenebileceği ihtimaliyle ürperiyor. Kötü.