Yeryüzünde ilk dövüşen iki yetişkindi. Benim bildiğim kadarıyla hiçbir kutsal kaynakta çocukların başlattığı savaştan söz açılmaz. Mitolojide ve diğer kalıtlarda da çocuk, meleklerle birlikte anılır. Bir yaşam efekti gibi sunulur. Kötülükle ilgileri yoktur onların. Doğu ve Batı bu anlamda temizdir. Saf olan, baştan iyiliğe ve kurtarıcılığa yazgılı olanın sembolü olurlar hep. En genel manada bu göstergeler de büyüklerin tasavvurudur, unutmuyoruz. Türk mitolojisinde Oğuz Kağan mesela böyledir. Hz. İsa her şeyden önce ve ileride çocuktur. Yunan tanrıları içinde bir çocuk var mı? Gerçi William Golding benzeri yazarlar insanın kökenindeki şiddetin yaş ve dönem gerektirmediğini varlık olarak kavgaya ve hükmetmeye doğuştan meyilli olduklarını iddia ederler. Sineklerin Tanrısı bunun için yazılmış gibidir. Bu görüş bir veri olarak dikkate değer olsa bile duygu, içgüdü, taklit ve duygu, akıl ve hesap yapma fikri kategorik olarak birbirinden ayrıdır. Savaş akıl çağının ürünüdür duygunun değil. Eğer çocuklar şiddete yöneliyor ve arkadaşlarıyla kavgaya tutuşuyorlarsa bu hem büyüklerden öğrendikleri bir davranıştır hem de onlara dolaylı verdikleri mesajlarla yüklüdür. Tarih bize, bazı çocuk ordularından bahseder. Burada unutulmaması gereken bu birliklerin yetişkin aklının ürünü olmasıdır.
Toplumlar yine de çocuk kahramanlara düşkündürler. Büyükler, kendi kavgalarının gerekçesini onların üzerinden daha bir temellendirmek, yıkımların şiddetini azaltmak, duyguları fedakarlık ve ölüm yönünde kabartmak için özellikle çocuk figürleri öne çıkarırlar. Dipte, insanların nezdinde büyüklerin birbirine işkence etmesi, öldürmesi, tuzak kurması, sürgüne gönderip aç bırakması savaş içinde makul görülür. Ama söz konusu çocuklar olduğunda, sanki çocuklar bu süreçlerin kurbanı değil de aktörleri gibi sunulur yine büyükler tarafından. 2. Dünya Savaşı süresinde Nazi zulmünü anlatmak için seçilecek en iyi yol Sophie’nin Seçimi filminde olduğu gibi çocukları öne sürmektir. Artık bu kadarı da olmaz, bu da fazla, insan insana bunu yapmaz dedirtir büyükler, büyüklere. Bu filmde Sophie kendisi gibi büyükler tarafından türlü baskılara uğrar ama hiçbirisi yapmak zorunda olduğu seçim kadar güçlü ve etkileyici değildir. İki çocuğundan birisini tercih etmek durumundadır. Eğer bu seçim çocuk üzerinden değil başka aile bireylerinden birisi için verilmek istenseydi elbette yine etkileyici bir dram olurdu ama o kadar. Çocuk dramı aşan bir konudur.
Bugün Akdeniz’de, Suriye, Irak, Afganistan topraklarında, Uzak Doğu’nun kimi bölgelerinde çocuklar büyüklerin başlattıkları savaşların sahipsiz kurbanları. Hiçbir payları olmadıkları bir cinnet çağının içinde dün olduğundan daha büyük bir kıyımın, trajedinin içindeler. Yine ilk fırsatta savaşın büyüklüğünü anlatmak için onlar kullanılıyorlar. Ama o kadar. Sadece kullanılıyorlar. Konuşmalarda, mitinglerde, gazete ve televizyon haberlerinde isimleri anılıyor. Videoları Youtube’a yükleniyor. Sosyal medya vasıtasıyla adeta bir tersinden normalleşmenin malzemesi olmaktan kurtulamıyorlar.
Oysa ve oysa, tekrar ve döne döne, üstüne basa basa, inana inana, sonuna kadar kararlılıkla söylenmelidir ki bir tek çocuğun aç kaldığı, öksüz bırakıldığı, can verdiği dünyada hiçbir savaş haklı ve masum değildir. Bu savaşların doğrudan ve dolaylı müsebbipleri o çocukların bakışlarıyla aydınlatılan büyük insanlık suçundan kurtulamazlar. Büyüklerin eğer varsa bir akılları –ki dünya onlar yüzünden gittikçe cehennemdir- savaşı önleyebildikleri takdirde anlamlıdır. Bazı aklı evveller ilerlemek ve adaleti sağlamak için savaşın kutsal bir zorunluluk olduğunu söylemekten geri kalmıyorlar. Yetmiyor bu kavganın çocukların geleceği adına verildiğini söylüyorlar. Bu nasıl bir gelecek, bu nasıl ilerleme fikridir ki dünyanın her yeri esenlik noktası olmaktan hızla uzaklaşmakta, çocukların ahı geleceğin yangınında bir büyük yıkımın şifresine dönüşmektedir. Diyeceğim bari böylesine barbarca savaşıyor ve çocukları öldürüyorsunuz. Dilinizdeki bu kanlı sesi kısın.