Rüzgar, ayrım yapmaksızın incir çekirdeğini, ot tohumunu sürükleyip götürür. Yağmur, nem bir şekilde temas eder o çekirdek ve tohumla. Gün geçer, şartlar oluşur bir bahar sabahı kafanızı kaldırdığınızda mini bir incir fidesi iki binanın birleştiği aralıktan boy vermiş, onlarca çiçekli ot çatılardan birinin ucunda can bulmuştur.Tabiatta görünen, görünmeyen bir dolu hareket şaşırtıcı şekilde kendisini tekrar edip durur.
Tekrar, ölü değil aksine yaratıcı bir döngüdür doğada. İlk iş yapıcı, her zaman tabiattır bu sebepten ve nasıl yeşertmek, can vermek onun kanunuysa, sessizce soldurup gitmek de vardır sonunda işin içinde. Ve insan, doğaki oluş kanunlarının ruhunu çöze çöze, öylesine boy atmış bir incir fidesinden veya ot kökü olmaktan kurtulur. Rüzgarı düşünür olur mesela zamanla. Onun hallerinden bilgiler üretir. Bununla hayatı şekillendirir. Sonrasında da adeta kendisi rüzgar kesilir.
Sadece rüzgar değil elbette deniz, dağ, nehir, orman, kurt, kuş ve daha nicesi bu yönden nice şeyler öğretir insana. Bilgi değil başta bilme istenci vardır insanoğlunda. Onu zamanla vasıflı kılan sadece bir şey yapmayı öğrenmiş olması değil bir şeyi bilgi ve idrakle yapıyor olmasıdır. Kutsal kitaplara göre ölü gömmeyi bile doğadan öğrenir insan. Eski Mısırlıların mumyayı bir Çakal’dan ilham aldıkları yazılıdır. İnsan tabiatın cahili olarak dünyaya gelen yegane canlıdır sanki. Bir iş yapma bilgi edinerek tabiattaki ham durumlardan akıl ve duygu yoluyla ayrılır o.
Akıl yönteme, duygu eylemin özüne denk gelir. Aşınmış bir kavram görüntüsü taşıyan niyet, her işin başı olma tahtında oturur ve aklı da duyguyu da içine alır. Onları mayalayıp temizler. İyi niyetini kuşanan kişi, iş yapmakla erdemin yalın ve saf hali olur. İyi niyete varmak bir dizi insani hesaplaşma kadar, içsel eğitim ve kişilik ırası gerektirir. İyi niyet insanın oluş sürecinin ufkudur denilse abartı olmaz. İnsan ömrü, iyi niyet arayıcılığının tamamıdır.
Bir şey yaparken yapma bilinci başta yeterlidir fakat yapılmış olanın yerini bulabilmesi, toplumsal değer kazanması için tarihi tecrübe gerekir. Olgusal bağlamda tarih eylemlerin, işlerin ruh geçitinin incelenmesidir. Vakalar yan unsurdur orada. Vakalara bağlananlar insanın bir iş yapıyor olmasını fayda, sebep-sonuç ilkesine indirgemeye meyillidirler. Fayda hayatın devamı için gerekli ve şart olsa bile niteliği için temel ölçü değildir. Faydaya göre hesaplanan her iş sonunda niyetin doğasını bozar sonra da iş ve oluşları ekonomik birer etkinliğe dönüştürür. İnsan sadece mal ve hizmet üretmez asıl mal ve hizmetlerin niçin ve ne kadar üretileceğine ve insanı nereye götüreceğine ilişkin bilgi, ahlak ve düşünceyi yaratır. Ve bu özelliğin tek tek her fertte olması beklenir. Öteki türlü insanın iş yapma vasfı başkalarının kontrolüne geçer. Tarih özgürlük olarak kollektif iş görme şuurdur.
Gelişmiş toplumlar bir şey yapan insanı ve onun eylem ve eserini değerlendirmekte mümkün olduğunca geç kalmazlar. Ayrıca ekonomik terminolojiyle söylersek işveren ile çalışan arasındaki ilişkileri de farklı mekanizmalarla kontrol ederler. Emeği mesainin değil adaletin formu sayarlar. Adalet yoksa iş yapma hali/mecburiyeti toplumu kemiren dolaylı bir hırsızlığa bürünür. Kategorik ve kavramsal tekrardan çıkarak, hayatın adeta kutsal gıdası olması gereken bir iş yapma hali, insanı tesadüfen dünyadan gelip geçen canlı olmaktan kurtarır, kainatın gözbebeği kılar. Böylece tabiattaki bütün akış insana doğru ve insan için olmaya evrilir.
İnsana doğru ve insan için yapılan işlerde öncelenen ve korunan şey, işin kendisi değil işin oluş gerekçesidir. Bu gerekçede hayatı kolaylaştırmak kadar dünyayı zenginleştirmek, güzelleştirmek vardır. Kendi menfaati için iş yapma hali başlangıçta masum gibi gözükse de insan ile diğer insan arasındaki eşitliği birinin aleyhine bozar. Modern dünyada bir iş sahibi olmakla insanın bir iş yapan varlık olma bilinci arasındaki fark unutulur veya bilerek görmezden gelinir. İş sahibi olmanın karşıtı işsizlik diye dayatılır. Hak ettiği ve yapması gereken asıl iş yaptırılmayan kişinin aslında işsiz olduğu bilgisi karartılır.
Sanat, felsefe, ilim hayatı gibi doğrudan emek, iş görüntüsü taşımayan alanlarda daha da derine iner insanın bir iş yapma olgusu. İşi mesleğe indirgeme bir sosyal düzenleme olabilir fakat içinden insanın çekildiği her işin ( robotlar, yapay zeka vb) sonunda hangi niyetle ve nereye bağlanacağı da büyük soru/ sorundur gelecekte. Bir iş yapan varlık olma halini irdeleyip sorgulamadan hayatın sadece anlamını değil dengesini de kurmak kolay gözükmüyor.
(Herkesin Kurban Bayramını gönülden kutlar, saygı ve sevgilerimi sunarım.)