Sabah güneşinin canlı okları vapur camlarından sekerek geri dönerken bir çenenin bana vadettiklerini düşünüyorum.
Neredeyse asırlık çitlembik ağaçlarının altına oturmuş dingin denize bakıyorum. Rengi ve imgesinde sakladığı çağrışımlarla denizin vadettikleri sonsuz ve hiçbirisi karşılıksız değil. İşte yaşlıca bir adam kendini onun serin sularına bıraktı. Tenindeki ürperti ilkel bir ‘durrrrrp’ sesiyle yamaca kadar yükseldi. Bunu vapurun suyu yarış sesi izledi. Denizin çenesi var mıydı? Elim istemsizce çeneme gitti, yüzümü yokladı.
Her vakit bir şekilde karşıma çıkıyor o. Bir ses, bir görüntü, vaat atına binmiş kişniyor. Bazen bir köşede ansızın duyduğum bir cümlede bazen televizyon ekranlarında, gazetelerde, internet sayfalarında, duvarlarda, el ilanlarında. Vadediyor, vadediyor, vadediyor. İnsanı diğer canlılardan ayıran asıl vasfın çene olduğunu düşünüyorum o yüzden. Hele şu an. Evet, çene ortak ve etkili bir organ ama insanda kas ve kemik düzeneği olmaktan çıkıp aklın, duygunun, ruhun oyuncağına dönüşüyor. Hiç kimse bulamazsa bile insan karşısında, bu kez kendisine karşı kullanıyor onu. Kendi kendine konuşan insanları düşünüyorum. Çeneleri olmasa kim inanır onların konuştuklarına. Çokça da olmuştur, bir umudu diri tutmak için kendi kendime çenemin bana vaatlerde bulunduğu.
Fakat benim karşıma çıkan, rüyalarımı kara dumanıyla bürüyüp suyumu bulandıran, durmaksızın bir piyango ihtimalinin kurtarıcılığından dem vuran çene bu cinsten değil. Adeta gövdeden ayrılmış bir makine. Saat gibi parçaları var ve ancak uzman olanların kulakları seçebilir ağrısını. Nereden öğrenmiş hangi doğal yeteneğe dayanmışsa her fırsatta karşıma çıkıyor, un paketini, su şişesini, limon sandığını, uçak biletini, çocuk mamasını kaplıyor, yetmedi keyifle izlediğim filmin arasına reklam kılığıyla dalıyor, cep telefonuma mesaj olarak düşüyor. Olmadık zamanda bilmediğim numaralardan beni arayıp kaçırmamam gereken fırsatlardan söz ediyor. Daha konforlu bir yatakta uyumak istemez miymişim? Kredi kartım çalınırsa aylık şu kadar miktara sigorta ettirmem yerinde olmaz mıymış? Gece gündüz durmaksızın o kadar o kadar çok beni düşünüyor bu uğurda aç susuz, uykusuz kalıyormuş ki onu kahraman saymak az gelir. O bir vaat çenesi, türlü türlü dille durmadan bana dil döküyor. Canım kutsalım, beklenen kurtarıcım!
Eskiler çok mal haramsız çok laf yalansız olmaz demişler ya, işte buna karşı da vaatleri varmış bizimkisinin. Bu baştan sona bir aldatmacaymış. Çok varlığın meyvesiymiş, yok, az, ne zaman ve nerede meyveye durmuş. Zaten onun asıl derdi buymuş, çoğaltmak. Mutluluğu, aşkı, malı, parayı, zamanı, sağlığı, bilgiyi, hızı, üretimi, araçları, her ama her şeyi. Yumurta bile çoğalmazsa çürürmüş. Bir yerde çokluk donanıp sınırına varmadan hiç bir şey dengesini bulamazmış. Onun böyle durmadam konuşması, her şeyi bilmesi, her yönü gösterip güneşle yarışa girmesi de bundanmış. Önce şu artışın, büyümenin, genişleyip çoğalmanın bir tadına varmalıymış. Fabrikalar durmadan çalışmalı, yollar hiç boş kalmamalı, kadınlar doğurmalı, tezgahlar dolup taşmalı, uçaklar inip kalkmalı, market kasaları çın çın ötmeli, oteller hiç boş kalmamalı,para alınıp verilmeli, tavuk çiftlikleri ışıklarını hiç söndürmemeliymiş.
Yeter mi? Elbette yetmez. Yeni yeni köprüler, üniversiteler, okullar, kurslar, AVM’ler, moda merkezleri, cami ve yurtlar, petrol kuyuları, insanın dolup taşacağı, köpürüp coşacağı her şey artmalıymış. Gün içinde bu uğurda atılan her adım kutsalmış. Kitaplar ne kadar çok basılırsa satışları o kadar artarmış. Asıl dert azlıkmış. Az yüzündenmiş bütün bu kapışma. Susan bir adamdan öğrenilen bir şey var mıymış? Hangi kapalı ağızdan bir mucizevi söz dökülmüş. O durmaksızın her fırsatta bu yüzden çok konuşuyormuş.
Kafamı kaldırıp çitlembiklerin iyice yıllanmış kollarına bakıyorum. Hiçbir şeye aldırmadan gölge salmanın derdindeler. Az önce denize giren yaşlı adam kıyıya doğru geri yüzmeye başladı. Birkaç kırlangıç kıvrak dalışlarla şamata yapıyorlar. Balık sezonu açılır yakında. Denizi onların dönüş patırtıları doldurur. Peşinde de martılar. Bizim çene ise yine iş başında olacak. Daha, her gün daha da fazla konuşacak.