Bir demet zehirli otu elinde tutar gibi bağırıyor adam, görürsün bak sana ne yapacağım.
Bu çiçeğin -ot demiyor ısrarla- dallarını, yapraklarını bir bir kırıp herkese dağıtacağım. O zaman anlayacaklar, bu çiçek benim değil senindir. Senin toprağından, bahçenden, terasından, balkonundan topladığımı bilecekler. Taşa tutulacak oturduğun yer, bastığın zemin. Nefes alıp vermek zor gelecek sana. Göğüs kafesin daralacak. Gök başına çökecek. Saklanacak yer bulamayacaksın. Bir kez değil defalarca derdim bu çiçekleri ben. Onları bir araya getirdim. İple bağladım. Dişlerimle sıktım o ipi. Ben izin vermedikçe çözülmeyecek. Öyle bir saçacağım ki o çiçekleri havaya herkesin genzini yakacak sonra da herkes senin ocağına dayanacak. Gününü sayamayacaksın. Dizlerin titreyecek! Bir ayna gibi ona baktığında günahların mezarından kalkacak!
Erken yaşta uyuşturucuya bağlı altın vuruşla bu dünyadan ayrılan Philip Seymour Hoffman ile Meryl Streep’in birlikte oynadıkları Doubt filminin en çarpıcı sahnelerinden birisi, Hoffman’ın - Father Brendan Flyn- muhatabına, bir insan hakkında suizan beslemenin, hakkında olur olmaz şüphe duymanın sonuçlarının içi pamuk/ yün dolu bir yastığı ilkin boşluğa silkelemek sonra da o parçaları bir bir bulup yerine koymak kadar çetin bir iş olduğunu söylemesidir. Tıpkı onun gibi, elinde tuttuğu, ne tutması muhatabına tehditle salladığı zehirli çiçek demeti de öyle, zanlardan, şüphelerden, önü arkası kırpılmış an boşluklarından, bağlamsızlıklardan ve niyet oklarından çatılmıştır. Onu bir geri dönüş ve hakkı sahibine iade ediş eylemi olarak kullandığınızda gireceğiniz çıkmaz şimdiden bellidir. Nedir diyeceksiniz bu bir demet çiçeğin adı. Ona ben ‘bildim seni çiçeği’ adını koydum. Ama siz değiştirip uygun gördüğünüz bir ad verebilirsiniz.
İşte böyle, gece gündüz, hemen her yerde, akla hayale gelmedik her an ve her köşede binler, milyonlarca insan dolaşıyor bildim seni çiçeği demetiyle. Ona cep telefonu diyorum ben. Cep telefonlarının fotoğraf ve video çekmeye uygun her düzeneği, insandan insana sallanan bir ‘ bildim seni çiçeği’ edasıyla, çok masum ve kazanılmış bir hakmışçasına sallanıp duruyor. Plajda, camide, metroda, lokantada, balkonda, sokakta yürürken, sinemadan çıkarken, güneşin batışını izlerken hemen her yerde birden bir kamera peyda oluyor ve sizin anınızı dilediğince toplamaya hakkı varmışçasına kayıt altına alıyor. Bireyin bir ve biricik kendisine özgü yaşam akışı, anı, başka bir bilgiye dönüştürülüyor. İnsan olmanın mümkün hallerinden koparılıp, toplayanın bir zehirli çiçek demeti gibi size ait suç köküne dönüştürülebiliyor. Bu hakkı kendisinde görme pervasızlığı çağımız insanının pırnografik algısının zirve noktasıdır. Makul bir röntgencilik estetize edilmiş saklı bir şiddet diliyle kırbacını sırtlarda şaklatıp duruyor.
İnsan gözü, onun sahibi özne tarafından kapatılmadıkça ve görme yetisi kaybolmadıkça görüş alanındaki her şeyi içine alır. Gözün sahibi, istenmedik, istemediği bir olay, sahne, kişi, şekil vs gördüğünde kendi iradesiyle ya başını çevirir ya da gözlerini yumar. Bu insan olma erdemiyle karşılaştığı andır kişinin. Görmek mümkünken görmemek yada göz yummak mü künken iradi sorumlulukla gözünü dört açmaktır. Kişi vicdan kadar ahlak, kişilik kadar zaaf arasında gider gelir. Ne var ki bugün farkında olmadan neredeyse bir her şeyi görme tutkusu yakıp gidiyor insanın içini. Görmekle yetinmiyor onu mülkiyetine geçirip niyetinin ağırlığına göre kullanmak istiyor. Cep telefonunun adeta insandan insana bir suikast aracı olarak kullanılmaya başlanması, insanın sorumluluktan kaçması anlamına da geliyor. Olumsuz bir olayla karşılaştığında, iradesini devreye sokup söz ya da bedenle müdahale etmek yerine, nesneye devredilmiş bir kaçış efekti olarak kullanılıyor.
Bu ontolojik çöküş hemen her gün ve hatta bazen insanı, hayvanları, çevreyi, ülkeyi, savunmak, korumak bahanesi ile çalıştırılıyor. İnsan varlığının çaresiz kaldığı yerde değil de, Doubt filminde olduğu gibi, şüphelerin, kurguların, kötülüklerin, ruhsal bozuklukların hasılı bir demet zehirli çiçek gibi, güzel görünüşlü ama içi sorunlu hallerin elementine dönüşüyor, dönüştürülüyor. Siz de dikkat edin çevrenize, ne çok seni bildim çiçeği uzatılabilir her an. Belki de şu an uzatılıyordur bile çoktan.