Ben senin için uykusuz kalırdım. Yorulmazdım. Şikayet etmezdim ne felekten ne mevsimlerden. Zaman bir çeşmeden coşkulu akardı. Sanki çağıltısını duyardım. Ellerimin içi de terlerdi yer yer, başım da çatlardı ağrıdan. Biraz yılgınlığa kapılsam, uzaklara dalar geleceğinin güzelliğini görürdüm. Gülerlerdi bana. Gülsünlerdi. Fısır fısır konuşurlardı arkamdan. Konuşsunlardı. Hesaplarımın olduğunu söylerlerdi. Söylesinlerdi. Hiç hesap yapmadım hayatta. Matematiğim de hep kötüydü. Umursamazdım. Dışarı çıkardım. Bastığım yerdeki toprakla konuşurdum. Yaban otlarına eğilir kulak verirdim. Aralarından geçen karıncaları izlerdim. İçim ezilirdi. Ne kadar da sessiz çalışır karıncalar. Sen onların gürültü çıkardığını hiç duydun mu?
Şehir her zaman bir devdi. Homurdanırdı yakından, uzaktan. Trafik. Bankalar. Fabrikalar. Açılıp kapanan kasa sesleri. Ambulanslar. Boğazı yara yara giden şileplerin kıyamet boruları. Şehire eteğini kaptırmayacaksın. Ondan esirgerdim kendimi. Ağzını ne yönden açacağı, üstünden fırlatacağı yorganın nasıl nefessiz bırakacağını tahmin ederdim. Emeğim sanaydı. Niyetim. Gençtim o vakitler. Merdivenleri kaç basamak birden çıkardım. Her adımda sana ayarlı heyecan vardı içimde. Sevgiliydin. Aşıktım sana. İsmini bile bilmezdim. Sormak aklımdan geçmezdi. Çalışırdım sende. Senin için. Seninle. Emeğin teri inciydi alın çatında.
İnsanlar, geçmişle hesaplarını hep kötü üzerinden görürler. Kötüyü hatırlatırlar. Kötülerin isimlerini sayarlar. Böylece kendi yapacakları haksızlıklara, işleyecekleri zulümlere, söyleyecekleri yalanlara adeta zemin hazırlarlar. Oysa bugüne ermişsek iyilerin, gizli çalışkanların, sabır ve sebat sahibi olanların sebebiyledir. Her devrin geçmişi vardır. Sen ayırmazdın kötüleri de. Üzülürdün. Bilirdin, görür ve duyardın. İnsan, derdin, insanımız, derin, zor meselelerimiz. Yeter ki insan insandan kopmasın, uzak düşmesin. Nefeslerin bile eriteceği nice buzlar vardır. Yeter ki karşılıklı nefes alıp vermeye devam edelim. Kötü, kökten kurusun. İyinin kökü yeşersin, dilerdin. Gün gelsin, insan insanı yitiğiymiş gibi kucaklasın. Bunu düşledin.
Çağırırdın herkesi ağacının altına. Çağırdın. Geçmişin kayıtları olmasa, belki bugünkülerin küstah ve şımarık bakışları altında yalancıya çıkardı adın. Böyledir. Dünün bir çakılını bile yerinden oynatmayanlar, bugünü mülk edinip kralcılık oynarlar. Şimdi hesapları birbirine yakın. Üleşmenin şehvetiyle dans ediyorlar. Etsinler. Sen tuza yatsan bile yatak yerine, dudaklarını bile kıpırdatmayacaksın. Senin putun iman olmaya yeter.
Zerre pişmanlık duymadım sana karşı. Ayrılığı düşünmedim. Mülk edinip gölgelik kapmak da aklımdan geçmezdi. Geleceğe inanırdım, çok inanırdım. Kötünün silineceğine, toplumun, insanın aşkla kucaklanacağını hayal ederdim. O, sen, yandın. Yaktılar. İçinde ne çok geçmiş vardı. Yangın seyrine çıkmak toplumsal bir hastalıktır burada. Yine çıktılar.
Bir gün vapurda gidiyordun. Kabarık ve öfkeliydi deniz. Su turkuaz tutmuştu. Camları kamçılıyordu yağmur. Parça parça, damla damla kapatıyordu görüntünü. Arada bir damla süzülüyor hızla aşağı kayıyordu. Ne çok yağmur damlası vardı. Hiçbiri birbirine benzemiyordu. Onları da karıncalara benzettin.Su karıncası demek geçti içinden. Ve işte o an senin de gönlünden bir ateş kaydı. Diline geldi. Yüzün yandı, yutkundun. Ellerini sıktın.
Umulmadık yerden yanarmış orman. Tutulur kül olurmuş. Dünkü sabah sisinin altında bunu düşündün uzun uzun. Bu pervasız ve merhametsiz söz dalgalarının hoyratça insana çarpıp durması karşısında bir kere daha irkildin. Kumun kızgın güneşte ısınıp yanması değildi bu. Uzağa atılacak taşların, kimin kafasına değeceğini hesap etmeden büyük ateşlerde kızdırılışı gibiydi.
Tekrar camda çoğalan damlalara baktın. Şehre aldırmadan süzülen su karıncalarına daha dikkatli baktın. Kızkulesi miydi şu arkada belli belirsiz gözüken. Önünden bir yolcu motoru mu geçiyordu. Mırıldandın. O zaman mırıldandın. Benim için geçip gitmişsin. Benim için geçip gitmişsin... Senin ocağın çoktan kül olmuş. Başkasının ateşiyle şenlik yapıyorsun. Aşksız bir değirmende dönen bulanık susun. Mutluluğuna çaput bağlanmaz. Çamurundan bir can hayat bulmaz. Öyle.