Baş başayız her an bir şeylerle. Tabiatla baş başayız. İnsan olmakla. Ölüm karaltısıyla. Doğum sevinciyle. Bilgimizle baş başayız, bedenimiz ve ruhumuzla da öyle. Acıkınca midemiz geçer karşımıza bir şeyi hatırlamak istediğimizde hafızamız canlanır. Baş başınalık bir zorunluluk adeta. Bazen de ateşli bir istek. Baş başalığın eseriyizdir hayatta. Fakat baş başalık eşitlik, denge, düzen, seviye meselesidir de. Baş başa kalmak da bir yandan temenniyi bir taraftan da eşitlik istencini karşılar. Çoğunlukla insanın elinden kayıp gitmiştir baş başa kalma hakkı. Kendisiyle bir an olsun baş başa kalmak isteyip de bunu gerçekleştiremeyen nice insan vardır. Sevgililer bir türlü baş başa kalamazlar. Yıllardır görüşemeyen iki dost baş başa kalıp da hasret gideremezler. Baş başa kalmak herkesin kendisince ve kendisi olarak kalabilmesidir oysa. Nice çocuk baş başa kalamaz annesi ve babasıyla.
Ormanda yolunu kaybeden adam o ana kadar sahip olduğu dikkat ve yön duygusu ile baş başa kalır. Hayat da orman olur içimize çöker bazen. Kurt, çakal gezer yanımızda, yöremizde. Bir puhu kuşu şaşkınca bakar. Bir yırtıcı çığlığı yükselir birden. Çıkmak isteriz oradan. Tekrar kendi dengemizde kalmak isteriz. Sınava giren öğrenci de soruyla baş başadır. Neyi ne kadar bildiği böylece ortaya çıkar. Çoğunlukla baş başa kalma hallerinden oluşuruz da bunu ya fark etmeyiz ya da üzerine yeterince düşünmeyiz. Ringe çıkan boksör rakibiyle baş başadır. Denize açılan balıkçı nasibiyle baş başa…
Gece olup da yatağa girdiğimizde şuuraltımızla baş başa kalırız. Günün yorgunluğu ile hayat karşısında duyduğumuz isteklerimiz rüyada baş başa bırakır bizi. Şuurumuzun uyuşuk tarafıyla arzularımızın diri tarafı baş başa kalır. Bir suç işleyen kişi ilkin vicdanıyla baş başadır. Sonra hukukla. Hesabını doğru yapamayan, ayağını yorganına göre uzatmayıp da şuursuzca harcama yapan kişi de karşısına dikilecek alacaklılarla baş başa kalır sonunda. Ülkeler de tarihleriyle baş başa kalırlar sıklıkla. Gerçekliğe bağlanmayan hamasetler onların ellerini kollarını bağlayıverir. Baş başalık bilgisi bir hüner olmalı oysa. Fert için toplum için. Baş başa kalmanın bilinci uyanık tutmalı onları. Birden dar bir sokakta saldırgan bir köpekle baş başa kalan adam kaçarsa sonunun felaket olduğunu bilmeli. O an vereceği karardır onun baş başalık sınavı.
Zaman zaman kişi kendisi denemeli baş başa kalmayı. Gerçekten bir başına, kendi varlığı ile baş başa kalma cesareti var mı sınamalı. Bir kitabı sadece kitapla baş başa kalarak okuyabiliyor mu test etmeli. Bir ağaçla baş başa kalmalı sabahın erkeninde. Ay varsa dışarı çıkmalı. Güneşin doğuş vaktini gözetmeli. Bir çocuk uyurken başında dikilmeli. Onun uykusu ile baş başa kalmalı. Sahile inip de dalgalarla baş başa kalan kişi sırtını dünyaya döndüğünde tam olarak neyle baş başa gelmiştir düşünmeli. Çoğaltmalı bu bilincini. Bir zeytin tanesi, bir dilim ekmek, soyulmuş bir portakal, minicik bir pirinç tanesinin karşısına geçmeli. Düşünüp taşınmalı. Nedir şu baş başa kalma? Nedir?
İbadet ederken Tanrıyla baş başa kalamayan bir ruh tam olarak huzura çıkabilir mi? Ya iyiliğinin saklı hüznünü görüp de onun yüzüyle baş başa kalamayan? Ona ne demeli? Ya düşünmenin yalçın kayalıklarında her an düşme tehlikesiyle gezen zeka? Ya o neyle baş başadır? Varlığın ve yokluğun hızı mı birleşir o boşlukta? Baş başa kalmayı bilmek baş başa kalmayı göze almak demektir. Bir kez olsun baş başa olmanın bilgisine ermişsek karşılaşacağımız her baş başa hali bize daha anlamlı gelecektir. Yoksa hayat alışkanlıkların vasatında gün be gün kaybolmaktan öte ne olabilir ki?