Şu çok günlerde, az az düşünürüm, söylerim. Az insandır, çok onun dışındaki çok şey. Az bir gökyüzü. Çok kat kat gökler, yıldız kümeleri, galaksiler. Az eksilmez, çok parçalanır, çok çoğalır. Az varlık, varoluş, çok atom. Az kabul, çok ret. İnsan azdı başlangıçta, sonra çoğa talip oldu. Az insan, çok Adem ve Havva, o ikiye bölündü ilkin, teklikten koptu, yolu çatallandı, her şey az ve çokun kavşağında toplandı. Aza kalsa kolaydı, çok zora koştu bunu. Kaş çattı aza diş bileyip burun kıvırdı. Az isimsizdi, çok ad koya koya tekrara düştü.
Az sanat. Çok çoğalma, zenaat. Eşya. Çok roman, felsefe, az şiir. Az kelime, çok soru. Az elma ağacı, çok o ağacın olduğu bahçe. Az dün, çok yarın, gelecek. Az çocuk, çok anne baba, kardeş, akraba. Az dağda kuru meşeden kulübe, çok cadde cadde, gökdelen gökdelen şehir. Az siz, çok sadece ve yalnızca ben. Az vatan, çok coğrafya, jeopolitik. Az kucaklamak, çok yumruk sıkmak. Az göz göze trampa, çok parayla, altınla ticaret, alışveriş. Borsa, kur, döviz. Az cümle alem gizlidir bir elifte, çok ba dedirtmen bana sonra azarım.
***
Burada, sağımız ve solumuzda, toprak çok verim az, çok daha çok çalışmayı gerektiriyor bir sonuç olan az bu kez kavgaya tutuşuyor çokla. Kavgaya değil işe koyulsa, çoğu selamlayıp yola girse, dil değişecek. Gel gör ki bu kez dil çoğalmış, suskunun yurdu çok tarafından yağmalanmış. Sözü, kelimeyi ata ata duran, durgunlaşan az, sallaya savura kılıca dönüp biçiyor. Varlık değiştirip çoklaşıyor. Haksız az. Haklı çok. Adalet kayıp, hesap sorucu çok, gırla. Ya iş, ya bereket? Hangisi çok hangisi az? Sen söyle, yaz. İlk mesaj, ilk ayet, az mı çok mu iyi bak!
Mesele çok, mesela yurdumuzda, akıl ve sağduyu az. Akıllı adam çok, akıl az. Yol gösteren çok. Kulak veren hüner sahibi az. Kan çok, acı, yokluk ve yoksulluk çok. Trafik çok. Araba çok. Korna sesi çok. Sürücü az. Bina çok. Akıl yürütme, ölçüp biçme, eksiltip azaltma az. Çoğu, üste çıkan çoğu, dengeleyip eleyecek, çözüp yola koyacak özgünlük ve yaratıcılık daha daha da az. Çok köpürdükçe köpürüyor. Atını sürüyor kavga denizine. Yer işaretliyor. Sınır çiziyor. Harita çıkarıp para basıyor. Her sınır, her işaret, çölle kapağı açılmış baraj arasındaki ayrışma kadar çoğalıyor.
***
‘Çok iyi kişiler az yere sığarlar’ diye bir Macar atasözü var. Bir bilge Macar kadını öğretmişti ilk gençliğimde. Bir kağıda Macarca aslını da yazıp vermişti ama kayboldu. Az bu kadar mütevazı ve geniş nasıl olabilir nezaketle başka yerde hiç rastlamadım. Bir kere azı bilsek, çok zaten çoğalmayacak, türeyip ateşe dönmeyecek. Kanaat diye bir tabir vardı eskiden. Yanlışlık ve haksızlıkla, yerden yere vurulup, içi soyulmuştu, yoksulluk ve gericilik sayılarak. Kesrete bakmalı bir an durup vahdeti anarak.
Kalabalıktan sıyrılıp tenhaya koşan insan, az ile çok arasındaki saygı eğiminde durup benliğini sevmez mi? Az ile çok arasında dengede duran toplum, birey ile kitle arasındaki öz saygıyı özümsemez mi? İktidarı elinde tutan, çok değil, daha çok değil, az hiç değil, azı ve çoğu bir elde tuttuğunda dirilmez mi? Ya savaş, ya düşmanlık? Çok düşmanlık iken az hep ama hep barış değil mi? İnsan bu sebepten barışı isteyip hep özlemez mi? İnsan az. İnsan çok ile az arasında hep az…