Jean-Luc Godard son filmlerinden birinde ‘insanlar göz temasını ortadan kaldırmak için parayı icat ettiler’ diye konuşturur kahramanını. Bir iç sesin bir deniz yolculuğunda dillendirdiği bu düşünce şüphesiz bir tarih yorumu olduğu kadar bir metafizik tanımlamasıdır. İnsan bilincinin neredeyse ilk başlangıç noktası sayılan göz, aşama aşama soyut düşünceye malzeme taşıyacak sonuçta da insanı idrak sahibi düşünen bir varlığa dönüştürecektir. O halde, insana hakim olmak isteyen onun gözlerine göz dikecektir. Göz, fiziken devralınamaz belki ama onu idrake götüren ‘bakma’ vasfı elinden alabilir. Bak-mak, dilimizde çok anlamlı bir uyarıdır, unutmayalım. ABD doları da dikkatle bakıldığında her yönden gözdür ve nazar ettiği kişinin göz temasını dolaylı şekilde devralır ve onun yerine geçer. Egemen kapitalizmin bu soyut gücü, ‘nazar etme’ kapasitesi sebebiyle dünyanın pek çok yerinde hüküm sürer, özneler arasındaki ruhsal etkileşimi ortadan kaldırır. Mesela birbirine dolar ile borç verenler, borç alıp vermenin maddi ve manevi yükünden sıyrılırlar. Yerel para ve altın ile alınıp verilmeyen borcun yükü yoktur dolarda. Çünkü göz aradan çıkarılmıştır.
Öte yandan kadim çağlardan bu yana çarşı, insanın insanla karşılaştığı en karma yerdir. Her dil ve dinden insan mizacıyla birlikte buluşur orada. İlk alışveriş yöntemi kabul edilen trampa emek kadar göz temasına da dayanır. Daha da önemlisi her bölge kendisine özgü alıp satma dili geliştirir. 13. yüzyıl gezgini Marco Polo, Tebriz çarşısında inci alıp satanların el ve bilekler yoluyla nasıl bir dil geliştirdiklerini yazar. Geleneksel Osmanlı çarşısı da çok kültürlü ve insan-göz odaklı yapısıyla adaleti, yani paranın bir öznenin başka özne üzerinde egemen olmasını önleme amacına dayanır. Değişik yollarla eleştirilse bile, insanımızın her türlü mala, kumaşlar dahil, domates, patlıcan vs dokunarak alma alışkanlığının kökeninde bu özgür ve çok açık alıp satma kültürü vardır. Göz teması elin hüneriyle birleşir ve bir hadiste çerçevesi çizilen pazarlık önerisi ile perçinlenir. Böylelikle, göz, el ve dil iç içe geçer çarşıda. İnsan varlığını böylelikle özgürce gerçekleştirir.
***
Küresel kapitalizmin gerektirdiği yapısal donanım yanında marka yaratmaktan bankacılık sistemine değin her koşulunu ikame etmek suretiyle devralan ülkemizde ise üretim-tüketim dengesizliğinden kaynaklanan derin sarsılmalar en çok dolar üzerinden yaşanır. Bu bir sürpriz değildir çünkü, bünye farklı içeri alınan besin farklıdır. O olmadan o olmaya çalışmak kurnazca bir adım sayılsa bile uzun erekte her tür müdahale kaçınılmazdır. İnsanı, kendi tarihsel ve kültürel uzayından söküp başka bir aleme taşıdığınızda bugün AVM’lerde gördüğümüz manzaralar kaçınılmaz olur. İçerisi ile dışarısının bu kadar çatışmalı, çelişik ve saçma olmasının görülemez olması asıl en büyük körlüktür. Hele bunu yeni Türkiye ile açıklamak başka türlü bir körlük. Ahmet Mithat Efendi’den bu yana tarifi yapılan yeni insan ve onun ekonomik kişiliği oluşmuş değildir. O, o olmayan odur hala çünkü.
Çarşıda esnaflar dahil herkes birbirini tanırken AVM’lerde herkes tam da doların istediği gibi birbirinin yabancısıdır. Para harcamak ve geçici bir cennet içinde barınmak şimdilik yeterlidir. Bir zaman ve zihin iğdişliğine dayalı AVM’lere dikkat ediniz. Orada göz teması kuracağınız birileri var mı? Yıl boyu eksilmeyen indirimler sizin yerinize pazarlık yaparken gülümseyerek yanınıza yaklaşan satış görevlileri ustaca sizi kasaya götürür. Her bir satıştan prim alırlar çünkü. Türkiye’nin doların gözleri ile AVM’lerin durmadan yürüyen merdivenlerini tartışabilmesi, başına geleni çözebilmesi, göz temasına dönmesi ile yakından ilgilidir. Patatesleri makinaların ekip makinaların söktüğü bir dünyadır kapitalizmin dünyası. O yüzden kimse önüne gelen patatesin toprağını bilmez. AVM sistemli bir mankurtlaştırma merkezidir. Böyledir bu.