Günümüz şairini bekleyen zorluklar kadar kolaycılıklar da çok cepheli. Şair dediğin şiirini yazıp suya sabuna dokunmadan köşesinde oturur değil mi? Ya da şiiri bir kavga oku gibi sivriltip yayını gere gere meydana çıkar. Hayali hedefleri oklayıp durur. Herkesin meşrebine diyecek söz yok fakat asıl şairin zorluğu dili hayat yoluyla işletmesinde düğümlenir. Onlar, dile hizmet ettiklerinin, dilden çıkıp sonunda dile vardıklarının idraki içinde dönerler. Gemilerden, yolculuklardan, bavullardan, ayrılıklardan, saz ve sözden, zalim yanında zulümden hayatı dolduran onu çekip çeviren ne varsa ona dönüp bakarlar. Şiirleri başka bir mecrada akarken düzyazıları hayatın akışkanlığını sağlar. Tekdüze kalmaya teşne zihinlere mini dokunuşlarla hayat verirler. Deneme yazmaktır bunun yolu. Çünkü deneme demokratik bir yöntem olarak herkese her nesneye her duruma barışla elini uzatır. Nazikçe el öper. Göz kırpıp selam verir.
Haydar Ergülen nicedir kendi icat ettiği sentakla dost- denemenin de alanını genişleterek yazıyor. Bir bakıma çok yazıyor. Her yerde yazıyor. Her şeyi yazıyor. Fakat iyi ki yazıyor. Züccaciye dükkanında her şey yerli yerinde durdukça, raflar karışıp bardaklar kırılmadıkça daha doğrusu yazar bu mahareti sergiledikçe ne sakınca var çeşitlilikte? Hele bizim hayatımızın akışkanlığı, meselelerimizin tükenmezliği ve sevecek şeylerimizin çokluğu iştah açıcıdır. Yeter ki deneme yazarı kalemini işleteceği madeni keşfetsin, bıkıp yorulmasın. Onun kitap kitap üstüne koyarak kuracağı site dile ve ‘hayata dahil’dir hepten.
Bu kez bambaşka bir disiplinle çıkageldi Haydar Ergülen. Eğitim hayatı da kadük paradigmalarla çevrilidir. Çok şey öğretilir fakat belki asıl öğretilmesi gerekenler es geçilir. Elbette bir eğitim mühendisi değildir deneme yazarı. Bir bedene bir elbise bir hastalığa bir reçete yazmaz. Onun önerisi gün ışıkları gibi hayatın üstüne birden ve teklifsizce yükselir. Bunları bunları yapıyorsunuz fakat şunlar şunlar da var.
Yaşamın niteliği eskiyip geçilecek yıkılıp dökülecek şeylerde değil bir kez farkına varıldığında bir kez ucundan tutulduğunda cam önlerinde büyüyen ıtırlar misali siz elinizi dokunduğunuzda kokusunu bağışlayacak çiçekler misali güzelliklerdir demek ister.
Öyleyse her şeyin sadece başı değil sonucu da incelikten başlamakta beis yoktur. Eskiler ‘itibar neticeyedir’ kabilinden bir söz söylemişler. İncelik böyle bir şey olmalı. Gün batınca vaktin ipeğinden süzülmüş yaşama duygusu. Şefkatle devam eder ikinci ders. Şiddete, merhametsizliğe, bencilliğe boğulmuş dünyamızın taşlığına bırakılmış bir sap çiçek gibidir bu dilek. Böylesi bir hoca ‘kimya dersine’ girdiğinde formüllerden söz edecek değildir. ‘Kimya tutması’ diye bir olgu vardır sonuçta. Yazı bile onunla ilerler. Yazı sonlarına ‘yardımcı kitap’ önerileri koyarak bir tür alternatif kütüphane kurma teklifinde bulunur. Arada söz ve dil oyunları yapar. Edep ile Edebiyatı ‘EDB’ dersine alır. Eline beline diline sahip olmaktan dem vurup sözün yokuşunu ‘okunacak en büyük kitap insandır’ diye aşar.
Şiire mutlaka yer vardır bu derslerde. Hem ders çıkararak hem ‘geçmişe atıflar yaparak’. Acemilik esastır şiirde. Ustalığa duran ayrıca sevilir. Her yönden mutluluk tellallığının yapıldığı devirde ‘mutsuzluğu’ hak olarak görür Haydar Ergülen. Mutluluk belki yokluk farkıyla asıl değerini bulacaktır. Adab-ı Muaşeret’ten açık havaya, aştan coğrafyaya, din ve ahlaktan gökyüzüne, yağmurdan çarşambanın gelişine, aklın bilip hayalin şişireceği fakat mutlaka varlığı şenlendirecek konulardır bunlar. Şöyle bir metinler yoklandığında bir günlük yaşama kültürünün envanteriyle karşı karşıya olunduğu anlaşılacaktır.
Her okuru bekleyen bir fırsat vardır böyle kitaplarda. Bir sonraki yani 102. Dersi vermek gerekseydi o ne olurdu? Ya da buradaki derslerden hangisini yazmak isterdi. Ben yazarın izni olsaydı 102. Ders hakkımı es geçip kitaptaki ‘yürüyüş dersini’ yüklenir, ‘yürümek şiirdendir’ girişinden ayak alarak yol almak isterdim.
*Haydar Ergülen. Yardımcı Ders Kitabı 101. Sia Kitap.