Geçtiğimiz hafta Amerikan Merkez Bankası FED’in toplantısı vardı. Toplantı öncesinde FED piyasaları hazırlandı. Toplantı tamamlandı ve ardından da uzun uzadıya bir basın toplantısı ile FED Başkanı Jerome Powell tüm gazetecilerin, ekonomistlerin alınan karar ve sonrasına ilişkin sorularını yanıtladı. Oldukça dikkatliydi. Verilen ve verilecek kararların toplumun tüm kesimlerini ve hatta tüm dünyayı ilgilendirdiği bilinciyle temkinli ama güçlü bir iletişim dili ile toplantıyı tamamladı.
Dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı izlerken aklıma bu toplantı geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dolar/TL’nin büyük bir hararetle 18,30’ları gördüğü günün akşamında bir dizi önlem açıkladı. Eylül ayından bu yana oldukça özensiz yürütülen sürecin bir ayağı da Pazartesi akşamı görülmüş oldu.
Neden özensiz diyorum, anlatayım!
Türk Lirası’nın değer kaybı sürecine ilişkin bugüne kadar sürekli bir sessizlik hüküm sürdü iktidar cephesinde. Kurdaki artışı dış mihraklara, iç mihraklara, krediyle döviz alanlara velhasıl herkese mal ettiler. Asıl adım atması gerekenin ise kendileri olduğunu dün dolar 20’ye doğru gidene kadar neredeyse reddettiler. Rekabetçi kur, patlayan ihracat dediler.
Devletin yurttaşın cebindeki parayı, Türk Lirası’nı korumasını bekleyen yoksul-zengin milyonlarca vatandaş, kur her zıpladığında gözünü hükümete ve ilgili kurumlara çevirdi. Bir ses bekledi. Bir çözüm bekledi. Ve her seferinde yine yukarıda anlattığımdan başka bir şey görmedi, duymadı.
Hal böyle olunca da kendi parasını korumanın yollarını kendi aradı.
Kimi döviz aldı. Kimi altın aldı. Kimi Borsa’dan hisse senedi. Spekülasyon falan bilmezdi. Öyle büyük parası da yoktu. Ama kendini korumanın bir yolunu bulmalıydı.
Fırsatı oldukça almaya çalıştı.
Dolar 15 oldu aldı. Gram altın 700 TL oldu aldı. Borsa 2000 oldu aldı. Bir ses bekledi yine gelmedi. Korktu ve almaya devam etti!
Dolar 16 oldu aldı. Gram altın 800 TL oldu aldı. Borsa 2100 oldu aldı. Yine bir ses bekledi, yine ses gelmedi. Korktu ve almaya devam etti!
Dolar 17 oldu aldı. Gram altın 900 TL oldu aldı. Borsa 2200 oldu aldı.
Elindeki birkaç bin TL’yle sağdan soldan duyduğuna teslim olup, kendini korumaya çalıştı.
İşte yukarıda bahsettiğim şeffaflık, açık sözlülük, beceri gösterilmeyince ne yapacağını da şaşırdı. Her gün yüzde 5-6 elindeki para değer kaybederken, kendince yol aradı.
İşte tam da zirve seviyelerde ansızın o kararlar geldi.
***
Dünden beri mesajlar yağıyor. Hocam ne yapalım, ne edelim diye!
Ne diyeceğimi ben de bilmiyorum.
Çünkü herkesi sessizliğe mahkum eden sonra bir anda “şapkadan tavşan çıkaran” ama o tavşanı bile çıkarırken “şimdi görürsünüz siz” diyen bir karar gördük Pazartesi akşamı.
Ardından olanları zaten biliyorsunuz...
***
Pekiyi şimdi ne olacak?
Bu kararlar her şeyi düzeltmeye yetecek mi? Yukarıda bahsettiğim güvensizlik içindeki vatandaşlarımız tasarruflarını TL’ye dönecek ya da TL’deyse döviz talebinden vazgeçecek mi?
Aslında bu soruların yanıtları, önlemlerin başarısı açısından da kritik.
Bunu bize zaman ve insanların bu uygulamalara duyacağı güven gösterecek.
Ama zamanın bize göstereceği bir başka nokta daha var.
Bu program başarılı olsa dahi bütçe üzerinde ciddi bir yük oluşturacağı görülüyor. Hele ki başta bahsettiğim ABD Merkez Bankası’nın faiz artırım sürecinin başlayacağı, birçok riskle yaklaştığımız 2022 yılındaki diğer riskler dikkate alındığında durum karmaşık bir hal alıyor.
Kurdaki kanamanın durmasına ilişkin alınan tedbirlerin ciddi bir maliyeti olacağı da anlaşılıyor. TL’de bundan bir yıl sonrasına kadar geçen sürede yaşanacak sınırlı bir değer kaybı durumunda dahi (örneğin yüzde 20) en azından 100 milyar TL’ye yakın bir maliyetle karşı karşıya kalabiliriz.
Uygulanan önlemlerin doğru önlemler olduğuna inanmasam da ülkem için umarım ki TL’nin değer kayıpları durur. Çünkü bu günlük problemimizi hafiflettikten sonra asıl son üç aydır yaşadığımız tsunaminin orta ve uzun vadeli hasarlarıyla boğuşmamız gerekecek.
Enflasyon ve işsizlik.
Bunlar da bir sonraki yazıya!