Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın on ülkenin büyükelçisine karşı gösterdiği tepki ve bu ülkelerle ilişkilerde yaşanabilecek muhtemel bozulma beklentisinin piyasalara nasıl yansıdığını merak ederek.
Zaten birçoğumuz geceden de bunu takip etmeye başladı.
Döviz kurlarındaki harekete bakarak, TL’nin değer kaybına bakarak nasıl bir sıkıntı yaşayacağımızı anlamaya çalıştınız.
Önceleri yaşadığımız olayların piyasaya etkisini anlamaya çalışırdık şimdi piyasaların tepkisinden olayın ne derecede büyüyebileceğini anlamaya çalışır hale geldik.
Bu büyükelçiler meselesinin irdelenebilecek çok fazla boyutu var. Ama asıl mesele başka bir yerde.
***
O asıl meseleyi şöyle ifade edeyim.
Gündelik sorunlarından başka bir gündemi kalmayan ülkeler, maalesef ilerleyemiyorlar.
Bir kere her şeyden önce ülkeyi geleceğe taşıyacak fikirleri tartışamıyor, kendisini geliştirecek ortak hayalleri kuramıyorlar. Varsa yoksa yarın ne olacak, öbür gün ne olacak kısır döngüsü içerisinde yola devam ediyorlar.
İşte tam da içine düşürüldüğümüz tuzak bu!
Öyle dış mihraklar, faiz lobisi vs. tarafından kurulmuş bir tuzak da değil.
Bayağı kendi kendimize yaptık.
Başrolü de bugünkü iktidar oynadı!
***
2005-2006 gibi yıllarda yirmi yıl sonrasının hayalini kuran bir Türkiye’den, yarın ne olacak belirsizliğini yaşayan bir Türkiye’ye gelmek de kolay iş değil tabii.
Büyük başarı anlayacağınız!
Bir kere böyle bir duruma düşmek için iç siyasette hiç bitmeyen siyasi tartışmalara, derin kutuplaşmalara ihtiyaç var. Uzunca bir zamandır da içinde debelenmeye devam ediyoruz işte.
Kadın voleybol takımının başarısında ya da futbol milli takımımızın başarısızlığında bile kutuplaşabiliyoruz.
O kutuplaşma içerisinde hiçbir fikir, sahibinden bağımsız olarak tartışılamıyor. Taraftarlık ve tarafgirlik bizi sorunlarımızı objektif bir çizgide tartışabilmekten alabildiğine uzaklaştırıyor.
Öyle olunca da kimin söylediği, ne söylendiğinin önüne geçiyor.
Sadece içerideki kutuplaşma da yetmiyor böyle bir ülke olmaya.
Sürekli yeni sorun yaratmak gerekiyor.
Her hafta yeni bir kriz.
Bir sonrakine neden olacak krizler.
Bir öncekini unutturacak krizler!
Şöyle bir düşünsenize son dört-beş yıldır yaşadıklarımızı.
İçeride, dışarıda, ekonomide, sosyal hayatta, kamuda özel sektörde sürekli yeni krizlerimiz var.
Biri bitmeden biri başlıyor.
Bir hafta içerisinde o kadar çok olay oluyor. Öyle ki bu olaylar başka ülkelerde yüz yılda olamayacak işler.
İşin kötü tarafı her hafta yüzyıla sığacak krizlerle, her seferinde yüzyıl öncesine yeniden dönüyoruz.
Geriye bakmaktan, bir gün sonrasına bakmaktan nereye gittiğimize kafamızı kaldırıp bakacak halimiz kalmıyor.
Muhalefetin başarısını bile gündem yaratabilmesinden ölçüyoruz. Çünkü kimsenin yarına bakacak hali kalmayınca bugüne söz söylemek kıymetli hale geliyor.
Hepimiz de biliyoruz ki bu yaşadığımız sürdürülebilir bir ortam değil!
Bir kere nüfusumuzun yarısı, 40 milyon civarı bir nüfus 30 yaşının altında.
Her dört gencimizden biri bugün işsiz, geri kalanı işinde mutsuz.
Neredeyse tamamı da yarından umutsuz.
O gençlere de, bu ülkenin tüm vatandaşlarına da bir gün sonra yaşanacak krizden çok daha fazlasını vaat edecek bir ortak vizyona ihtiyacımız var.
***
Köprüden önce son çıkışa doğru koşa koşa gidiyoruz.
Ve emin olun ki çok daha iyisini hak ediyoruz!