Ne kadar da zor bir durumdayız düşünsenize. Yıllara yayılan bir şekilde yaşadığımız TL’deki sert değer kaybını son on gündür yine yaşıyoruz.
Ülkemizin itibarı Türk Lirası eriyor. Sadece o da değil...
Hepimiz biliyoruz ki her erimede yaşamak daha pahalı hale geliyor. Ve o pahalılığa yetişecek bir gelir artışı da yok.
Mesela 1 Şubat 2021’de 2021 yılı asgari ücret artışından sonra o ücretle çalışan bir yurttaşımızın hesabına 2.825 TL yattı.
O aydan bu yana asgari ücretli bu tutarda bir ücret almaya devam ediyor. Ancak TÜİK rakamlarına göre satın alma gücü Ekim ayına kadar yüzde 13 enflasyonla eridi. Yine TÜİK’in gıda enflasyonu verilerine bakarsanız satın alma gücü kaybı bu dönemde yüzde 17’ye ulaştı.
Yılbaşında eline geçen ücret ile 100 birim gıda satın alabilen asgari ücretli bugün 83 birim gıda satın alabiliyor.
Üstelik bu satın alma gücü kaybı bir anda da olmuyor. Her ay enflasyondaki artış ile birlikte kademeli olarak kayıp artmaya devam ediyor.
Asıl çözüm elbette ki enflasyondaki artışın durdurulması. Bunun için de ilk atılması gereken adım Türk Lirası’ndaki değer kaybına dur demeye çalışmak.
Biz de yönetenlere gözümüzü çevirdik bekliyoruz. Ancak kimse oralı değil.
Fiyat istikrarı ile görevli olan kurum olan TCMB’nin Başkanı Şahap Kavcıoğlu, TL’nin değer kaybına ilişkin sorulan “Yaşanan süreçteki sorumluluğu üstleniyor musunuz?” sorusuna “Süreçteki sorumluluk derken?” şeklinde yanıt veriyor. Daha geniş bakmak lazım diyor.
Bilmiyor ki bizde öyle bir genişlik kalmadı...
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne haklarımızı savunmaları için oy vererek seçtiğimiz milletvekillerinin büyük çoğunluğundan ses yok. İktidar ittifakından konuşmaya kalkanlar da bizim haklarımızı savunmak bir kenara zamların o kadar da büyük boyutta olmadığına bizi ikna etmeye çalışıyor.
Komik ama gerçek!
Kabinede görevi Türkiye’de yurttaşların daha iyi ekonomik koşullara sahip olması olan Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’dan uzunca bir süredir zaten ses yok.
Buna da alıştık artık!
Cumhurbaşkanı Erdoğan da TCMB’nin döviz rezervlerinin arttığını söylüyor ama Türk Lirası’nın değer kaybına ilişkin tek bir cümle etmiyor. Doğal olarak Cumhurbaşkanı konuyu görmezden gelince, kimse de soramıyor.
Bu sefer biz uzmanlar durumu anlamaya çalışıyoruz.
Sürekli yeni teoriler üretiyoruz. İhracatı arttırmak istiyorlar teorisinden tutun da erken seçime kadar bir sürü gerekçe arıyoruz. Senaryo üzerine senaryo düşünüyoruz.
Bu süreçte ise işin kötü tarafı Türk Lirası serbest düşüşte ve kimsenin de sahip çıkmaya niyeti yok gibi bir hava var ortada.
Dolar karşısında 10 günde Türk Lirası 50 kuruş, 45 günde 1 TL kayıpta.
Elimizden tutup kaldırması gerekenler ise maalesef bizim tarafa göz ucuyla bile bakmıyorlar.
Oysa gerçek yukarıdaki gibi.
Ve yine belli ki TL’deki değer kaybının, enflasyondaki artışın sorumluluğunu kimse üzerine almayacak. Yani hayat pahalılığı tam gaz devam. Yüksek olan mevcut enflasyonu düşürebilmek de belli ki bu yaklaşımla daha uzunca bir zaman alacak.
O zaman vatandaşı korumanın tek yolu kalıyor. Gelirlerini arttırmak. En azından enflasyona daha az ezilmelerini sağlamak.
Mesela asgari ücret zammının 2015 yılına kadar yılda iki kez yapılabildiğini biliyoruz. Keşke bu yıl da o sisteme dönebilseydik. Haziran sonunda en azından altı aylık enflasyon kadar yani yüzde 8,5’luk bir asgari ücret zammı yapılabilseydi.
En azından gelir kaybını bir miktar telafi edecek bir adım olurdu.
Elbette 2.825 TL ücreti 3.100 TL yapmak bu hayat pahalılığı ortamında durumu kurtarmayacaktı ama en azından milyonlar kendilerinin bir nebze önemsendiğini hissedebilecekti.
Ama yapılmadı. Olmadı.
Akla dahi gelmedi.
Fiyatların artışında sorumluluk alınmadığı gibi, satın alma gücünün telafisinde de sorumluluk alınmadı.
***
Biliyorsunuz Türkiye ekonomisi ile ilgili bugüne kadar birçok tanım yapıldı.
İnşaat ekonomisi dendi. Tüketim ekonomisi dendi.
Dendi de dendi.
Yenisini de ben ekleyeyim.
Ekonomimizin adı bildiğiniz sorumsuzluk ekonomisi oldu!