Bu köşeyi takip eden okurlar bilirler. Eylül ayında bu sayfalarda hükümetin bir erken seçim fırsatı kolladığını ifade etmiştim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) faiz indirimlerine başladıktan bir süre sonra ekonomide beklediği bir “geçici iyileşme” olduğunu düşündüğünü yazmıştım.
Bu geçici iyileşmenin ise ömrünün kısıtlı olacağını, bu nedenle de faiz indirim sürecini takip eden altı-yedi ay içerisinde bir baskın seçim ihtimalinin olacağına değinmiştim. Tahmini olarak da 2022 yılının ikinci çeyreği içerisinde bu seçimin olası olduğu kanaatindeydim. Birçok okurumuz seçim yasasındaki değişikliklerin bir yıl sonra etkili olacağından hareketle 2022 sonbaharından önce bu senaryonun olası olmadığını ifade etmişlerdi.
Elbette haklılık payları vardı, hâlâ da var.
Hem fikir olduğumuz bir konu daha vardı. Önümüzdeki seçim, tarihinden bağımsız olarak ekonomide yaşadığımız ve her geçen gün derinleşen sorunların gündemde olacağı bir seçim olacak.
Ekonomide son iki haftadır yaşadığımız gelişmeler -TCMB’nin faiz indirim kararı, Cumhurbaşkanı’nın TCMB’deki görevden alma ve yeni atama kararları ise başta söylediğim senaryoya olan inancımı bir kat daha artırdı. Her ne kadar iktidar partisi ve ittifak ortağı tarafından gelen açıklamalar ısrarla erken seçimin olmayacağını ifade etse de bence işaretler pek öyle göstermiyor. Siyasette tarafların son dönemde arttırdığı stratejik mücadelenin bir parçası olarak da bu açıklamalar geliyor olabilir.
Şimdi diyeceksiniz ki bu iki haftada yaşanan gelişmeler ne açıdan erken bir seçime işaret ediyor?
Açıklayayım. Kararı siz verin.
Birinci mesele TCMB ile ilgili olan kısım. Bir hafta önce Reuters Haber Ajansı, Ankara’dan bir yetkiliye dayandırdığı haberde TCMB Başkanı Kavcıoğlu’nun başta faiz indirimi meselesi olmak üzere farklı nedenlerle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından görevden alınabileceğini yazdı. Bunun üzerinden üç dört gün geçmeden Cumhurbaşkanı ve TCMB Başkanı görüştüler. Bu görüşmenin sonucunda ise daha üç saat geçmeden bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlandı ve TCMB’de üç kritik değişiklik meydana geldi.
Bu değişikliklerin temel nedeninin ise Başkan Kavcıoğlu’nun faiz indirimleri konusunda bu isimlerden gördüğü direnç olduğu söylendi.
Yani aslında Başkan Kavcıoğlu, kendisinden beklenen daha hızlı bir faiz indirim süreci için istediği her şeyi almış oldu. Yukarıda bahsettiğim erken seçim tezinin birinci nedeni bu.
Eğer ki önümüzdeki hafta içerisinde gerçekleştirilecek Para Politikası Kurulu toplantısından beklenenden daha yüksek ölçüde mesela 200 baz puan indirim çıkarsa bu konudaki kanaatimin daha da güçleneceğini ifade etmek isterim.
İkinci mesele ise kurdaki yükseliş ile ilgili. Birçok iktisatçı ve siyasetçi faiz indirimleri kuru daha yukarı taşıyacak ve bu da enflasyonu arttıracak, Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir yüksek enflasyon ortamında erken seçime gitmeyi istemeyecektir iddiasında. Bir yandan haklılar. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan daha önce benzer adımlar attığında yani düşük faiz, yüksek tüketim dönemlerinde enflasyon baskısının gecikmeli olarak geldiğini gördü.
Öte yandan TCMB’nin faiz indirimleri devam ettikçe piyasa da bir yerden sonra daha sınırlı bir tepki veriyor. Öyle ki daha 1,5 ay önce faiz indirimi ilk ortaya çıktığında kurda yaşanan artış faiz indiriminden sonra aynı büyüklükte yaşanmadı. TCMB’de değişim kararnamesi olmasaydı önümüzdeki toplantıdaki 100 baz puan faiz indirimini de piyasa çoktan fiyatlamış olacaktı. Dolayısıyla faiz indirimlerinin kur üzerindeki etkileri de her geçen toplantı sonrası daha sınırlı olabilecekti.
Bu açıdan kurdaki artış ve enflasyona geçişi arasındaki zaman farkı, canlanan talep ile birlikte bir süreliğine sorunların yurttaşlar tarafından görmezden gelinmesinin önünü açabilir düşüncesi de hakim olabilir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sorunların farkındayız ve bu sorunları da ancak biz çözeriz söylemi bence biraz da bu mesajları içeren bir kampanyanın ilk adımı gibi görünüyor.
Tabii burada bahsettiklerim farklı bir bakış açısı ile olası bir senaryo okuması.
Burada iki noktanın altını çizmekte yarar var.
Siyasetin kendisi ve erken seçim kararı çok değişkenli bir karar elbette ki. Bir de yukarıda yazdığım senaryodaki beklentilerin geçmişte karşılığı olsa da bugünkü ekonomik şartlarda pek karşılığı yok. Yani geçmişte faizler düştüğünde ortaya çıkan tüketim iştahı bugün sadece kısıtlı bir kesim için geçerli. Birçok vatandaş salgın ve sonrasında artan borçlarını ödemenin telaşında. Dolayısıyla düşük faiz ortamı sadece son yıllarda ciddi borçlanan vatandaşın kredilerini yenilemesi anlamına gelebilir.
Ancak yine de Cumhurbaşkanı’nın mevcut politika yaklaşımıyla ekonomideki sorunları hafifletebileceği ve seçim için avantaja çevirebileceği başka bir stratejiye geçiş yapabilmesi de pek olası değil gibi…