Bu hafta yine Merkez Bankası’nın faiz kararı vereceği bir haftaya daha giriyoruz. Eylül-Aralık ayında soluksuz takip ettiğimiz faiz kararını takip etmeyi son dört aydır bıraktık.
Neden faiz kararları soluksuz takip ediliyordu?
Çünkü her faiz indiriminin, Merkez Bankası bağımsızlığı tartışmasının dövizde sıçramaya neden olduğu bir dönemi yaşıyorduk. En azından genel olarak yurttaşlarımız bu yüzden takip ediyordu. Uzmanların durumu ise başkaydı. O faiz kararının sadece günübirlik bir döviz meselesinden çok daha ötesinde ekonomideki tüm alanlara dalga dalga olumsuz etkisi olacağını tahmin ediyorduk.
Enflasyona yansıdı. Satın alma gücüne yansıdı. Piyasadaki tüm dengeler altüst oldu.
O gün bugündür anormal şartlar altında yaşamaya devam ediyoruz.
Şimdi neden takip etmiyoruz?
Çünkü bütün o tartışmalar ve kararlar sonrasında Merkez Bankası’nın en önemli aracı olan politika faizi etkisizleştirildi. İşin tuhaf tarafı bununla gurur bile duydular!
Evet ortada piyasaya yön verecek bir Merkez Bankası ve politika faizi kalmayınca sorunun kim tarafından, nasıl çözüleceği bir muammaya dönüştü. Hükümet ise “makroihtiyati tedbirlerle” enflasyonu çözeriz dedi.
Neydi makroihtiyati tedbirler?
Bu tedbirler daha çok finansal sistemdeki riski kontrol etmek amaçlı adımlar olarak tanımlanıyor. Çeşitli ürünlerdeki taksit sayılarının arttırılması, azaltılması gibi önlemler de bunlar arasında!
Taksit sayısı azalınca tüketim düşüyor, dolayısıyla talep baskılanmış oluyor. Ya da tam tersi. Dolayısıyla geçmişte de olduğu gibi ihtiyaca göre Türkiye’de elektronik, mobilya, otomotiv gibi sektörlerde yapılacak satın almalar için kredi ve kredi kartı taksit sayısına sınırlama getirilebiliyor.
Ve o sınırlamalar ile birlikte bu sektörlerde beklenenin çok daha üzerinde daralma yaşanabiliyor. Bu kadar borçlu ve enflasyon altında ezilen bir toplumda bu tip alışverişleri yapmak zorunda olan (mesela yeni evlenenler gibi) insanlar bu sınırlamalarla birlikte çok fazla zorluk içinde kalıyor.
Tam da böyle bir dönemde geçtiğimiz günlerde Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı kredi kartı alışveriş taksit sayılarının artırılmasını talep etti. Esnafın da mevcut uygulamalardan mağdur olduğu anlaşılıyor.
Mümkün mü?
Sanmam.
Çünkü asıl silah olan faizi siyasi kaygılarla önemsizleştirenlerin, herkesi mağdur eden bu tip uygulamalardan da vazgeçmeleri enflasyonun tamamen kontrolden çıkması anlamına geliyor.
Asıl mesele ise hep aynı.
Borçlanarak hayatını sürdürmek zorunda kalmayan bir ülke yaratmak!
***
Hazır bu borçlanma meselesini yazmışken Atatürk Havalimanı’nın millet bahçesine dönüştürülmesine de bir atıfta bulunmak lazım…
Biliyorsunuz iktidar temsilcileri “eser siyaseti yapıyoruz, istemezükçüsünüz” deyip duruyor.
Oysa asıl itiraz israf siyasetine!
Asıl itirazın kaynakların yanlış kullanımına.
Bakın mesela Atatürk Havalimanı’nın millet bahçesine dönüştürülmesi için yapılan ihalenin bedeli 2,1 milyar TL!
Şimdi 2,1 milyar TL’lik kaynağın aktarılacağı en doğru yer burası mıdır?
İşçisi, çiftçisi, emeklisi herkes yoksullaşırken derdimiz millet bahçesi midir?
Hem de milyarlarca dolarlık bir havalimanı altyapısı yok edilerek yapılan bir millet bahçesi midir?
O yüzden istemezük dediğimiz eser siyaseti değil israf siyasetidir!