Son yazıda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TCMB’den faiz indirimi istemesinin bir erken seçim sinyali olabileceğinden bahsetmiştim. Bu yazı üzerine böyle bir adımın kurda yaratacağı sıçrama nedeniyle hükümeti çok daha sıkıntılı bir duruma sokacağı itirazı geldi.
Ben hala aynı fikirdeyim. Zira faiz indirimi olmasa da önümüzdeki dönem ABD ve AB’de artış eğilimi kuvvetlenen enflasyon ve bunun uluslararası piyasalardaki yansımaları açısından zaten zorlu bir süreç olacak. Hal böyleyken belirsizlikle dolu bir iki yıl beklemek yerine bir an evvel seçime gidecek şartların oluşturulması tercih ediliyor olabilir.
Böyle bir tercih için geçmişteki gelişmeler de iktidarı motive ediyor gibi geliyor bana.
Nedir bu geçmişteki gelişmeler kısaca hatırlayalım!
Mart 2020’de dolar 6 TL seviyesindeydi. Faiz, o dönem TCMB tarafından önce 10,75’ten 9,75’e Nisan’da da 8,75’e indirildi. Mayıs ayında 50 baz puan daha düşürüldü ve %8,25 oldu! Kurun sert sıçramalar yaptığı ağustos ayından sonra ilk kez Eylül ayında faiz artırımı oldu. O tarihe kadar da dokunulmadı.
Yine hatırlayın, o dönemde pandemi nedeniyle düşük faizle krediler dağıtıldı. Bu kredilerin faizleri %7-7,5 civarında idi. Bu süre içerisinde dolar kademeli olarak önce 6 TL’den 7’ye doğru yükseldi, yaz döneminde de 7-7,5 bandına oturdu. Dolar kurunun bu seviyede kalması için TCMB 60 milyar dolar rezerv harcadı. Kurun 8,5’e gelmesi ise Kasım’da oldu!
Faizin düşük tutulması yanlışına ve ihracat, turizm gibi ana döviz getirici alanlardaki kayba rağmen düşük faiz ortamında TL on ayda %50’ye yakın değer kaybetti.
Enflasyondaki artışın belirgin hale geldiği dönem de yine yıl sonuna doğru yaşandı.
2020 yılı son iki ayı hariç TÜİK enflasyonu pandemi etkisiyle %11’lerde seyretti. Son iki ay ise enflasyon %15’e yaklaştı.
Yine Nisan’dan Ekim ayına kadar geçen süre, tüketici ve üretici için artan borçlanmanın yarattığı görece iyimser bir havada geçti. Pandemi ve düşük faiz etkisiyle bu dönemdeki borçlanma rekor seviyelere ulaştı. 2020 başında tüketici kredi hacmi 584 milyar TL iken Kasım ayında 820 milyar TL oldu.
Ticari kredilerde de durum farklı değil. 2020 yıl başında 438 milyar TL olan ticari kredi hacmi Kasım ayına gelindiğinde 654,5 milyar TL’ye çıktı. Pandeminin yarattığı tüm sıkıntılara rağmen hükümetin en sevdiği ve ekonomi okumasını yaptığı ev ve araba satışları da yaz itibariyle bu dönemde patladı.
Bütün bu deneyimler ışığında bir faiz indirimi durumunda kurda sıçrama olsa da hükümet enflasyona geçişinin gecikmeli olacağını düşünüyor olabilir.
Nitekim faiz indirimi ile kurda sıçrama olsa da dalgalı kur rejiminde bir süre sonra daha yüksek bir seviye de olsa yeni dengesini buluyor. İhracat ve turizm de görece bu yıl iyi seyrediyorken buradan gelecek döviz geçici bir sakinleme de sağlayabilir. Dolayısıyla hükümetin bu gelişmelerle birlikte zaman kazanacağını düşünmesi de olası.
Kabaca yukarıda verdiğim rakamlar, Cumhurbaşkanına bir erken seçim fırsatı vereceğini düşündürebilir. 3-5 aylık bir geçici iyileşme beklentisi ile birlikte bu süreyi değerlendirmek siyaseten makul bir strateji gibi görünebilir.
Ancak birkaç nedenden bu hesabın bu kez geçtiğimiz yıl gibi tutması olasılığı düşük.
Mesela bu kez kuru tutmak için harcanabilecek 60 milyar $ rezerv yok. Dünyada artan enflasyon ve buralardaki politika değişikliği ihtimali yüksek. Bu ve ekonomideki diğer dengesizlikler, TL’nin AkP’nin beklediğinden çok daha yüksek bir seviyede dengelenmesine neden olabilir.
Ayrıca kurdaki artışın enflasyona yansıması geçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle düşen taleple birlikte gecikmeli oldu. Bu yıl pandemi gelirini kaybetmeyenler için tam tersine tüketimi öne çekme eğilimi yarattı. Dolayısıyla talep görece çok daha güçlü seyrediyor ve üretim maliyetlerindeki artışın fiyatlara yansıma hızı da oldukça yüksek olacaktır.
Arada bir de tabii geçtiğimiz yıl maliyetin altında kredi dağıtan devlet bankalarının bu yıl dayanma gücünün geçtiğimiz yıl kadar fazla olmadığını da ifade etmek lazım.
Faiz indiriminin yaratacağı sonuçlar ortada iken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz indirim baskısı bana bunları düşündürüyor.
Bir de tabii işin «biz» tarafı var. Geçen yıl yaşanan geçici iyileşmenin bedelini bizler, geniş halk kesimleri işsizlik olarak, hayat pahalılığı olarak, daha zor yaşayarak ödedik. Ödemeye de devam ediyoruz.
Erken seçim için ekonomik krizin planlı bir şekilde ertelenmesi demek, çok daha yüksek maliyetle kısa bir süre sonra karşımıza yeniden çıkması demek.
Bir kez daha uyaralım ve iktidar sahiplerine hatırlatalım.
Siyaset nihai tahlilde seçim kazanmaktan daha çok vatandaşın daha iyi yaşaması için yapılır.
Lütfen sırf seçim kazanmak için vatandaşı zora sokacak hamleler yapmayın, bugüne kadar yaptıklarınızdan da bir an evvel vazgeçin.
İlla bir erken seçime gidecekseniz de vatandaşa daha büyük bedeller ödetecek politikalarla değil, bir an evvel gidin!