Ağustos ayında hükümetin 2022 baharında erken seçim hazırlığında olduğunu ifade etmiştim. Okuyuculardan da birçok uzmandan da 2022 Kasım ayından önce seçim olmayacağı tepkisi gelmişti.
Bu tepkinin en temel nedeni ise o dönem üzerinde konuşulan Seçim Kanunu’nda değişiklik yapılması meselesiydi. Değişiklik yapıldıktan bir yıl sonrasına kadar yapılan değişiklikler uygulanamayacağı için Kasım 2022 beklenecek deniyordu. O dönem de aynı şeyi söylemiştim, yine tekrar edeyim. İktidar ittifakındaki iki partinin, MHP ve AKP’nin olası bir seçimde üzerinde uzlaşabileceği bir sistem formulü yoktu. Bugün de yok.
Nitekim Aralık sonuna geldik ve Seçim Kanunu’nda hala bir uzlaşma olmadı. Hatta geçtiğimiz hafta seçim ile ilgili değişikliklerin artık rafa kalktığına dair haberler de çıktı.
O gün hükümetin erken seçim planının, ekonomi politikasındaki değişikliklerle işaretinin verildiğini yazmıştım.
Kabaca aşağıda özetlediğim gibiydi tezim.
“Hükümet geçmiş deneyimlerinden faizdeki bir düşüşün kurda bir yukarı harekete neden olacağını biliyor. Ancak kurdaki hareketin enflasyona yansıması zaman alıyor. Bu zamanı değerlendirecek. O yüzden faiz indirimleri başladıktan sonra üç ay içerisinde seçim kararı alınabilir. Ancak bu kez düşündükleri gibi olmayacak. Plan bu gibi görünse de bu kez tutmayacak!”
Tutmadı da!
Kurda öyle bir travma yaşadık ki anlatması güç, ancak yaşanır ve yaşıyoruz. Eylül ayında 8,30’larda olan dolar/TL, Cuma günü 17’yi aştı. Merkez Bankası, 2 milyar dolar piyasaya döviz verdi, yine de TL’nin tek günde değer kaybını ancak yüzde 5’te tutabildi.
Finansal piyasalar bu şekilde dalgalanırken elbette gündelik hayatlarımızda da kriz bir tsunami gibi etkisini gösterdi.
Neredeyse her gün akaryakıt zammı.
Neredeyse her gün bir üründe rekor fiyat artışları!
Demem o ki geçmişte siyasi meselelerde başarılı hamleler yapabilen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ekonomi gibi matematiği belli bir alanda o matematiğin tersine giderek ülkenin koşa koşa bir krize girmesine neden oldu.
Fiyat artışları bir yandan, ücretlerde erime diğer yandan.
İşte böyle bir dönemde asgari ücrette yüzde 50 artış yapılmasını sağladı. Yani 10 milyonun üzerindeki dar gelirli çalışanın ücretlerine hatırı sayılır bir ücret artışı geldi.
Şimdi benzer bir ücret artışının yıl başında emekli maaşlarında olması konuşuluyor. Türkiye’de yaklaşık 10 milyon da emekli var.
Bu arada memurların beklediği 3600 ek gösterge ve EYT meselesi de çözülürse hiç şaşırmam. 5 milyon memur ve sayısı 5 milyon olduğu tahmin edilen EYT’li sayısı ile bu iyileştirmelerin etkileyeceği insan sayısı 30 milyona ulaşacak.
Bütün bu sorunları normal zamanlarda çözmeyen hükümet neden çözmeye çalışır sorusu da akla gelir işte o zaman.
Sorunun yanıtı da belli!
Bir erken seçim olasılığı.
Elbette herkes 2022’de bir seçim olma olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor. Buradaki asıl soru ise 2022’de ne zaman?
Ekonomide yaşadığımız krizin belirleyici olduğunu baz alırsak ben yine yılın ilk yarısında seçimin olacağını düşünüyorum.
Çünkü yüksek enflasyon ortamında asgari ücret, emekli maaşları, memurların 3600 meselesi ve EYT sorunlarının çözümünün yaratacağı refah sadece birkaç ay sürebilir. Kurda bu politikada ısrar edildikçe bir geri dönüş olmayacağı da görülüyor.
Öte yandan adına Türkiye Ekonomi Modeli denen modelin daha şimdiden memnun edeceğini umdukları ihracatçıları dahi memnun etmediğini biliyoruz. Ne tüketici, ne üretici, ne ihracatçı, ne ithalatçı kurdaki rekor seviyelere çıkışa neden olan bu modelden memnun değil.
Olay sıcakken tam anlaşılamıyor ama bu tsunami sona erdiğinde ve sular geri çekildiğinde çok daha yüksek oranda bir işsizlik ve yoksulluk sorunuyla da karşı karşıya kalacağız.
Yani iktidarın seçime gitmediği her bir gün, oylarının daha fazla eridiği bir başka gün demek oluyor! Hal böyleyken çok fazla bekleyeceklerini de sanmıyorum.
Diyeceksiniz ki bütün bu anlattıkların sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan kazanamayacağı seçime girer mi?
Belki de gerçekten girmez, kim bilir?
Bunu da bize zaman gösterecek!