Dün öğleden sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, NATO Zirvesi’ne katılmak üzere Brüksel’e seyahat etti. Zirve sürecinde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden’ın da yüzyüze görüşme gerçekleştireceğini biliyoruz.
Bu görüşme belki de bu yılın en kritik görüşmelerinden biri. Türkiye-ABD ilişkilerinin son birkaç yılının inişli-çıkışlı olduğunu biliyoruz. Bu iniş ve çıkışlar, ABD Başkanı Biden’ın seçimi kazandığı süreçten sonra olumsuz bir havada uykuya bıraktı yerini.
Her iki taraf da oldukça temkinli açıklamalarla süreci bu haftaya kadar getirdi.
Biz ise bu görüşmenin biraz olası ekonomik sonuçlarına bakalım.
Her şeyden önce Türkiye - ABD ilişkilerindeki gerginliğinin en önemli yansımasını kısa vadede döviz kurları üzerinde gördük. Türkiye’nin uzun yıllardır (2019 hariç) devam eden cari açık sorunu, dış borç yükümlülükleri, zayıf döviz rezervleri ve faiz-enflasyon dengesizliği döviz piyasasında önemli bir kırılganlığa neden oluyordu. Zaman zaman küresel piyasalarda bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin aleyhine esen rüzgardan da payımızı aldık elbette.
Ancak ABD ile yaşadığımız gerilimler, bu olumsuz ortama kırılganlıklarımızın finansmanının zorlaşacağı beklentisini de ekledi ve TL’de sert değer kayıplarına neden oldu. TL’deki sert değer kayıpları ise kısa sürede bize enflasyon, işsizlik ve durgunluk olarak geri döndü.
ABD-Türkiye arasında son dönemde yaşanan sorunların tek bir görüşmede çözülmesi mümkün değil! Tüm meseleler üçüncü aktörlerin de (mesela Rusya) işin içerisinde bulunması nedeniyle bir hayli çetrefilli. Ancak hükümet kanadından yapılan açıklamalar, bu görüşmeden en azından durumun biraz daha lehimize dönebilmesini sağlamaya odaklanmış durumda. Eğer beklenti gerçekleşirse, TL’nin bir süre daha değer kazanmasını beklememiz normal olacak.
Ancak görüşme sonrası verilecek ilk mesajların Rusya’da nasıl karşılanacağı çok belirsiz. Hala turizmcilerin dört gözle kalkmasını beklediği Türkiye’ye yönelik uçuş yasağı bu görüşme ve ardından 16 Haziran’da gerçekleşecek Biden-Putin görüşmesine de pamuk ipliği ile bağlı gibi görünüyor. Zaten pandemideki artış nedeniyle turizmcilerin gerçekleşmesinin zor olduğunu düşündüğü 30 milyon turist hedefinin, bu şartlarda oldukça altında bir sayıyla yılı bitirebiliriz.
Bütün bu gelişmelerin arasında bir de Çin ile dün öğrendiğimiz miktarı artan SWAP anlaşması meselesi var. Biden yönetiminin en önemli iki rakibinden biri Rusya ise diğeri Çin. Rusya’yla rekabeti biraz daha uluslararası ilişkiler ekseninde gören ABD yönetimi Çin’i ise daha çok ekonomik bir rakip olarak tanımlıyor.
Biden’ın Çin ile özellikle ticaret ilişkilerinde Trump’a göre daha farklı bir politika izlemesi bekleniyordu. Şu ana kadar gözle görülür bir değişim olmadığı gibi zaman zaman geçmişteki uygulamalar genişleyerek devam edebiliyor. Mesela daha bundan bir hafta önce Biden, bir önceki Başkan Trump döneminde başlayan Çinli firmalara ABD’li şirketlerin yatırım yapmasını yasaklayan kararnamedeki Çinli şirketlerin sayısını arttıran kararnameyi de imzaladı.
Görüldüğü gibi Trump sonrası dönemde Biden, hala bir denge arayışında ancak Çin ve Rusya’ya yönelik ABD baskısını da kaldırmış değil.
Bizim tarafta ise dün Uğur Emek hocanın bu sayfalarda yazdığı gibi Kanal İstanbul projesinde, COVID-19 aşısında ya da dün yine Cumhurbaşkanı’nın açıkladığı döviz SWAP’ları gibi alanlarda Çin ile yakın durduğumuz işbirliği alanları var.
Biden-Erdoğan görüşmesinin ana gündem maddesi elbette birikmiş sorunlar ve ABD-Rusya ilişkileri ekseninde Türkiye-ABD ilişkileri olacak. Ancak benim bir o kadar merak ettiğim konulardan biri de Çin ilişkilerinin gündeme gelip gelmeyeceği olacak.