Memleket haberler açısından çok bereketli. Her sabah yeni bir gündeme uyanıyoruz. Bu yeni gündem konuları akıp giderken ülkenin çok büyük bir kesimi akşam eve girdiğinde yine kendi gündemiyle yüzleşiyor.
İşsizlik ve yoksulluk.
En son yayınlanan TÜİK verilerine göre Türkiye’de yoksul sayısı salgın öncesinde dahi 18 milyona yaklaşmış durumda. Salgın döneminde işini kaybeden ve gelirinin büyük bir kısmını ücretsiz izne ayrılarak kaybedenleri eklerseniz zaten 22 milyon oluyor.
Yani her dört yurttaşımızdan biri yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Bu yoksulluk bunalımı, ülkeyi yönetenlerin ya da yoksul olmayanların ilgilendikleri gündem maddelerini bir kalemde silip atıyor.
Bu yoksulluk maalesef sadece işsizlik ile ilgili de değil.
Ülkede çalışıyor olmasına rağmen yoksul olan milyonlar var. En son dört gün önce yayınlanan Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu verilerine göre dört kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 11 bin 925 TL.
Dört kişilik bir ailede eğer asgari ücretli çalışılıyorsa, ebeveynlerin çalışması yetmiyor. Ailenin tüm bireyleri çalışmalı ki yoksulluk sınırının üzerine çıkılsın.
Çalışsınlar, çalışsınlar ama bu kez de iş yok.
TÜİK›in işsizlik verilerine baktığımızda 2021 yılı Nisan ayındaki resmi işsiz sayısı 4,5 milyon. Geniş tanımlı işsiz sayısı ise 10 milyon. Ve hepimiz biliyoruz ki hem pandemi etkisi hem de ekonomide içine düşürüldüğümüz istikrarsız ortam, bu insanları ancak yoksulluk sınırında tutabilecek olan asgari ücretli bir iş dahi sunamıyor.
Ve bu ortamda yine milyonlarca öğrenci üniversite sınavına girdi. Öğrencilerin tek umudu bir üniversiteyi kazanmak, iyi bir eğitim almak ve ardından da iş bulup çalışmak.
Ancak bu bile artık bir hayale dönüşmeye başladı!
Size basit bir örnek vereyim.
Her yıl üniversite sınav sonuçları açıklanıp, tercih dönemleri başladığında öğrenciler ve aileler üniversitelerin tanıtım günlerini ziyaret eder, okumayı düşündükleri okul ile ilgili akademisyenlerden ya da okul yöneticilerinden bilgi alırlar. Zaman zaman biz de katılırız bu etkinliklere ve öğrencilerin sorularını yanıtlamaya çalışırız.
Geçtiğimiz yıl da yine benzer bir etkinliğe katıldım. Ailesiyle beraber bir öğrenci yanıma geldi. Daha merhaba bile demeden öğrencinin sorduğu ilk soru “ben bu bölümü okursam, mezun olduğumda iş bulabilir miyim?” oldu.
Üniversitenin ona sunabileceği sosyal olanaklar, şehir hayatı, okuldaki fiziksel imkanlar...
Bunların hiçbiri gözünde değil.
17 yaşında bir gencin tek kaygısı, dört yıl okuyup mezun olduğunda iş bulup bulamayacağı idi!
Düşünsenize gelecekte ne kadar para kazanacağı bile umurunda değil!
Elbette uzunca bir zamandır Türkiye’de bırakın dört yıl sonrasını, bir ay sonrasına dair bir cevap vermek bile mümkün değil!
Cevabı da yine veriler veriyor.
Mayıs 2021 verilerine göre İŞKUR›a kayıtlı aktif iş arayanların sayısı 2,9 milyon. Bu 2,9 milyon iş arayan yurttaşımızın 400 bini ise dört yıllık üniversite mezunu. Yani İŞKUR üzerinden iş bulmaya çalışan her yedi yurttaşımızın biri üniversite mezunu.
Bu 400 bin insanın 100 bini ise son bir yıldır iş arayıp bulamamış durumda. Altı aydan fazla zamandır iş arayanların sayısı ise 200 binin üzerinde.
Yani gençler yıllarca okuyorlar. İki günlük bir üniversite sınavına giriyorlar. O sınavın sonunda mezun olunca iş bulabilme umuduyla bir bölüm seçiyorlar. Dört yıl boyunca binbir zorlukla o okulu okuyor, mezun oluyorlar.
Sonra iş arama faslı. İşle beraber torpili bulan çalışmaya hemen başlıyor.
O şanslı ve ayrıcalıklı azınlıkta olmayanlar ise TÜİK verilerinde adı geçmeyen milyonlarca yoksuldan, milyonlarca işsizden birine dönüşüyor.
Bu ülkenin genci, yaşlısı milyonlarcası bundan çok daha fazlasını hak ediyor!
Ve artık siyasetçilerin suni gündemleri bu gerçeği örtmeye yetmiyor.