Size alt alta son birkaç gündür yayınlanan üç haberi vereyim.
“Fransa’da enflasyon ağustos ayında beklentilerin üzerine çıktı. Ağustos ayında tüketici fiyatları son 3 yılın en hızlı artışını gösterdi. Fiyatlar geçen yılın aynı ayına göre yüzde 2,4 artış ile Ekim 2018’den bu yana görülen en büyük yükselişi yaşadı.”
“Euro bölgesinde enflasyon bu ay yüzde 3 ile 10 yılın zirvesine tırmanırken yükselişin devam edeceğinin ipucunu verdi.”
“Almanya’da ağustos ayında yıllık tüketici enflasyonu yüzde 3,4 olarak kaydedildi. Tüketici fiyatlarını 2008 yılından bu yana en yüksek seviyeye çıktı.”
14 Eylül 2021’de de Amerika Birleşik Devletleri’nde gözlemlenen enflasyon oranını öğreneceğiz. Son yayınlanan veriye göre ülkede tüketici fiyat endeksi, temmuzda yıllık bazda yüzde 5,4 artarak 13 yılın en yüksek seviyesinde seyretmeye devam etti.
Şimdi bunları alt alta okuyunca yıllık resmi enflasyonu %19 seviyesinde, hissedilen enflasyonu ise bunun çok daha üzerinde olan yurttaşlar diyecekler ki yüzde 3-5 enflasyonları olmuş, ne var bunda?
Evet ama mesele oranlar değil. Mesele rekor seviyeler!
Bu rekorlar gelişmiş ülkelerle sınırlı da değil. Mesela Rusya’da temmuz ayında enflasyon yüzde 6,5 ile son beş yılın zirvesine çıkmış durumda. Diğer gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde de alarm zilleri çalmaya devam ediyor.
COVID-19 salgını ile birlikte ülkeler arası ticaretteki aksamalar ve yine bu aksamalara bağlı olarak ulaştırma maliyetlerinin artması. Birçok ürünün piyasaya eskisi kadar bol verilememesi. Örneğin otomotiv sektöründeki çip krizi üretimde ciddi aksamalara neden olabiliyor.
Bu üretim ile ilgili sorunlara siz bir de son dönemde artan petrol fiyatlarını (yılbaşında 50 dolar seviyesinde olan varil fiyatı şu sıralar 70 doların üzerinde) ve iklimde yaşadığımız kriz nedeniyle yaşadığımız gıda fiyatlarındaki artışı da ekleyebilirsiniz.
Bir de salgın nedeniyle uygulanan para politikaları. Yani sıfır ya da eksi faiz ortamında dağıtılan trilyonlarca doların bugün salgından çıkışla güçlü bir talebe dönüşmeye başlamış olması.
Buraya kadarına da yine bana ne demeniz mümkün?
Ancak bütün dünyada şartlar bu şekilde değişirken bizde durumun aksi olmasını bekleyemeyiz. Değil de zaten... İşin kötüsü biz çok daha erken yakalandık.
Ve halihazırda yüksek olan enflasyonumuzun üzerine bir de küresel fiyat artışları baskısı geldi.
Elbette iyi tarafları da vardır. Mesela ihracatçılar için. Ürünlerinin satış fiyatları artıyor olabilir. Değeri düşük TL ile daha fazla mal satıyor olabilirler. Ama daha önce de yazdık, doğru bir ekonomik ortam yaratılmadan yapılan ihracatın faydası sadece ihracatçıya olur.
Basit bir örnek vereyim isterseniz.
Türkiye’de geçtiğimiz yıl bu zamanlar 7 TL fiyatı olan bir ürün düşünün. Bu ürünü üretici iç piyasaya verdiği fiyatın üzerine taşıma maliyetleri vs. de ekleyerek 1,5 Euro’ya Avrupa Birliği’nde bir ülkeye (gümrüksüz) satıyor olsun. Avrupa’da bu ürünün fiyatı bir yıl sonra yani bugün, yıllık enflasyon kadar arttı ise fiyat 1,55 Euro oluyor. Türkiye’deki fiyat ise enflasyon kadar artsa (yüzde 20 diyelim) 8,4 TL oluyor. İhracatçının birim başına geliri Euro cinsinden yükselen AB enflasyonu nedeniyle zaten artmış oluyor. Üzerine bir de TL’deki değer kaybını işin içine eklediğinizde TL cinsinden getirisi de 15,3 TL’ye çıkmış oluyor.
Şimdi, siz üretici/ihracatçı olsanız, bu bir yılın sonunda maliyetleriniz de son bir yılda dolu dizgin artmışken Türkiye’deki 8,4 TL’lik fiyata razı olur muydunuz?
İşte o yüzden ürün ya genellikle dışarı gittiğinden içeride arz sıkıntısı yaşanıyor ve fiyatlar daha da artıyor ya da üretici ürününe artan maliyetlerini de dikkate alarak daha fazla fiyat koymaya çalışıyor.
Durum mal piyasalarında böyleyken finansal piyasalar da bu ülkelerdeki enflasyonun dizginlenmesi için merkez bankalarının alacağı kararları izliyor. Yakın bir vadede COVID-19 nedeniyle piyasaya para dağıtan bu bankalar geri adım attığında, faizler artmaya başlayacak. Bizim elimizde bütün bu sorunlara ek olarak bir de TL’nin değerinin daha fazla düşmesi gibi bir risk de eklenebilecek.
Ve bir kısır döngü içerisinde yüksek faiz, yüksek enflasyon ve yüksek kur ile yola devam etmek zorunda kalabileceğiz.
Gördüğünüz gibi bütün dünyayı krize sokan bir halden ne kadar isterseniz isteyin size fırsat değil ancak kriz çıkıyor.
O günler yaklaşırken yokmuş gibi davranmak da o günlerin gelmesini engellemiyor.
Ve net olan şu ki ekonomiler hem ülkemiz hem de dünya için zor geçecek bir sonbahar ve kışa doğru yol alıyor.
Buradan daha az hasarla çıkmak için alınabilecek önlemler var mı? Elbette var!
Bu önlemleri alırlar mı? Bugüne kadar almadılar!
Yarına Allah kerim!