İçinden geçtiğimiz günlerde herkes aynı soruyu soruyor:
TL’nin değer kaybı nereye kadar sürer? Bu değer kaybını nasıl durduracağız?
Merkez Bankası, Çarşamba günü yaptığı döviz satışı ile piyasa müdahalesinin ardından dün de aynı adımı attı. Üç gün önce 13,80’de müdahale ettiğinde ne oldu? Üzerinden iki gün geçmeden Dolar/TL yeniden 13,80’e dün öğlene doğru geri yükseldi. Döviz satışı ile birlikte 13,40’lar görülse de yine 13,70’lere birkaç saat içinde geri döndük.
Adına yeni ekonomi modeli dedikleri, ne olduğu belli olmayan politikaların TL’de değer kaybına neden olması kaçınılmaz. Bu kaybı döviz satarak durdurmak mümkün mü?
İki örnekle açıklayalım.
Birincisi Rusya’nın yaşadığı 2014 Ukrayna Krizi!
Kısaca hatırlayalım ne olmuştu?
Ukrayna’da Rusya yanlısı Yanukoviç, Şubat 2014’te Batı yanlısı Ukraynalıların tepkisi ile görevden ayrılmak, hatta ülkeden kaçmak zorunda kalmıştı. Rusya ise olanlara oldukça sert tepki verdi. Şubat sonunda Rusya, Kırım’ı ilhak etti, Ukrayna’nın Rusya sınırında ciddi çatışmalar ortaya çıktı. Bütün olaylar sonucunda uluslararası toplum (AB, ABD vs.) 2014 yılının mart ayında Rusya’ya ciddi yaptırımlar uyguladı.
Elbette, Türkiye’nin durumu bu açıdan Rusya ile benzerlik taşımıyor, birçok açıdan da oldukça farklı. Ancak asıl mesele bu krizin Rusya’da nasıl yönetildiği yönünde. Oradan da çıkarılacak bazı dersler var!
Bu olaylar öncesine ilişkin bazı verileri paylaşalım. Bir USD yaklaşık 32 Ruble civarında idi. (2 Ocak 2014) 2013 yılında Rusya’da tüketici enflasyonu %6,77 civarında idi.
Rusya, özellikle petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki artış ile birlikte 1999 yılından bu yana yüksek miktarda cari fazla veren bir ülke olarak da öne çıkıyordu. Nitekim Rusya Merkez Bankası’nda 2013 sonu itibariyle 469 milyar dolar civarında bir döviz rezervi vardı. Dünyada en yüksek rezervlere sahip altıncı ülke konumunda idi.
Bütün bu rakamlar ve Rusya ekonomisindeki son 10 yıllık güçlü iyileşme, bir anlamda Rusya’nın Ukrayna’daki müdahalesi açısından da dayandığı temel unsurlardan biri oldu.
Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi ve ardından gelen yaptırımlar öncelikle etkisini Ruble üzerinde gösterdi. 2014 sonuna gelindiğinde yaptırımların etkisi çok daha derinleşti. 15 Aralık 2014’te 1 dolar 79 ruble seviyesine ulaştı. Bu seviye görüldüğü gün Rusya Merkez Bankası piyasaya 2 milyar dolar satarak müdahale etti. Ancak etkili olmadı. Takip eden süreçte 160 milyar dolara yakın bir rezerv kaybı yaşadılar.
Rublenin değer kaybı durmayınca Rusya Merkez Bankası politika faizini 16 Aralık 2014’te 625 baz puan arttırarak %10,5’ten %17’ye çıkardı. 2014 yılını bu artışla beraber altı kez faiz artırarak tamamlamış oldu.
2018 yılına gelindiğinde, dört yıllık süreçte Rusya ciddi bir ekonomik bunalımdan geçti. 1 dolar bir daha asla 30 ruble seviyesine inmedi. Ancak 60 ruble seviyesinde dengelendi.
Tüm dünyada faizlerin yükseldiği 2015 sonrası dönemde Rusya Merkez Bankası politika faizini %17’den %7 seviyesine indirmeyi de başardı.
Yani elindeki imkanları günün gereklerine uygun bir şekilde kullanıp, ülkenin içinde bulunduğu zor durumdan çıkması için, birkaç yılı kaybetme pahasına gereken tüm önlemleri aldı.
İkinci bir örneği ise Türkiye’den vereyim. Tek cümle ile zaten mesele anlaşılabiliyor.
Son üç yılda Türkiye’de Merkez Bankası rezervlerinden 128 milyar dolarlık satış yapmasına rağmen döviz kurlarındaki artış engellenebildi mi?
Hayır!
Elbette yeri geldiğinde işler çok daha kötüye gidecekse, gerekli adımlar atılır.
Ancak bilmemiz gereken şey şudur. Döviz satarak kuru tutmak zaman kazanmaktır.
O arada doğru adımı atmaz, yanlışta ısrar ederseniz bu adım da bir işe yaramaz.
Sonuçta azalan rezervleriniz olur, kurun rekor seviyelere erişmesi sadece biraz gecikir...