Ateizm, felsefî bir terim ve kavram olarak Tanrı inancı karşısında retçiliği benimseyen bir zihniyeti ve dünya görüşünü ifade eder; ancak kendi içinde homojenlik arz etmez. Başka bir ifadeyle, ateizm kendi içinde mutlak ateizm, ideolojik/materyalist ateizm, teorik ateizm, pratik ateizm gibi tipler ve türlere ayrılabilir. Türk tipi ateizm ya da daha güncel olarak günümüz Türkiye’sinde giderek yayınlaştığı söylenen ateizmde de homojenlik söz konusu değildir; fakat en azından bu topraklarda baş gösteren ateizmin hemen her türünün, sözgelimi Jean Paul Sartre’in “Varlık ve Hiçlik/Fenomenolojik Ontoloji Denemesi” adıyla Türkiye çevrilen kitabındaki gibi felsefi temellere dayalı bir ateizme benzemediği, hatta “kutsal demlik” analojisiyle ateizm ve agnostisizme arka çıkmakla birlikte “Tanrı’nın yokluğunun ispatı yok” da diyen Bertrand Russel kadar dürüst bir tavır sergileyemediği rahatlıkla söylenebilir. Dahası, Türkiye tipi ateizmdeki baskın karakter fikrî açıdan gevşeklik, pratik açıdan vülgerlik, ideolojik açıdan militanlık gibi nitelemelerle de ifade edilebilir.
Günümüz Türkiye’sinde ateizm büyük ölçüde kurumsal dine, dindar kitlelerin genel dünya görüşüne ve yaşam şekline yönelik tepkileri yansıtır. Bu yüzden, Türk tipi ateizmin karakteristik özelliklerinden biri, tepkiselliktir. Bununla birlikte tepkisel ateistlerin pek çoğu içine doğup yetiştikleri kültürün de etkisiyle sevgi, merhamet dolu yüce bir gücün varlığını içten içe kabullenme eğilimindedir. Fakat gerek küçük yaşlarda dindar ailede yaşanan din/dindarlık gerekçeli şiddet, gerekse sosyal çevrede tanık olunan dinî kılıklı binbir kötü örnek sebebiyle kurumsal din ve inanca gösterilen öfkeli tepki birçok insanı ateizmin kucağına itiverir. Bu süreçte bilimselcilik, rasyonellik, pozitivizm, ideolojik materyalizm gibi düşünce akımlarıyla da az çok tanışıklık söz konusu olduğunda, adeta yağmurdan kaçarken doluya tutulma gibi bir durum gerçekleşir. Nitekim bu duruma düşen ateistlerin büyük çoğunluğu, tanrı tanımazlık konusundaki fikirleri zihinsel didinmeyle üretmek yerine, hazır buldukları ideolojik iddiaları sahiplenerek basmakalıp ifadelerle tekrar edip durur.
**
Türk tipi ateizmin karakteristik özelliklerinden biri de Nazilerin Yahudi soykırımı (holokost) tecrübesinden sonra kimi Yahudilerin “Auschwitz’ten sonra teoloji öldü: İmha edilecek sakinlerin bileklerinde Tanrı’nın telefon numarası; ama numara cevap vermiyor bir türlü” demesi gibi Tanrı’ya gücenmişlik ve küskünlük duygusu olarak kendini gösterir. Özellikle çocukluk ve gençlik çağlarında yaşanan ağır travmatik deneyimler, sözgelimi bir trafik kazasında tüm aile fertlerini kaybetmek veya uzun zaman boyunca birçok ciddi sıkıntıyla cebelleşerek feleğin çemberinden geçmek gibi tecrübeler ilk planda Tanrı’ya sitem ve serzenişte bulunmak, ardından da O’nunla bağları koparmak gibi neticeler verir. Derken, Tanrı’ya gücenip küsme duygusuna bir de teodise ve kötülük problemi eklenir. Bu felsefi ek/eklenti ateizme savrulan kişinin “Tanrı’ya haksızlık mı yaptım?” ya da “Ucuz insan gibi mi davrandım?” şeklindeki sorularla kendi kendini yargılamasının önüne geçip vicdanını rahatlatmak ve aynı zamanda ateizmi düşünsel ve felsefi açıdan az çok gerekçelendirerek zihinsel konfor sağlamak gibi bir işlev görebilir.
Bu topraklarda neşv ü nema bulan ateizmin bir diğer özelliği de “Tanrı yokmuş gibi yaşamak” ve/veya “Tanrı’yı günlük yaşama sokmamak” şeklinde kendini gösterir. Kişinin günlük yaşam alanındaki tutum, davranış ve alışkanlıklarında Tanrı’yı unutma isteğini ya da O’nun buyruklarını kendi yaşamından uzak tutma iradesini yansıtan bu hayat tarzı “pratik ateizm” diye isimlendirilebilir. Tanrı’ya inandığını söylemekle birlikte “Tanrı yokmuş gibi yaşamak” aslında birçok müslümanın günlük yaşam tarzında da kendini gösterir; dolayısıyla böyle bir yaşam tarzı biz müslümanların da ciddi ciddi düşünmesi gereken bir problemdir. Bir değerlendirmeye göre “pratik ateistler” kendi içerinde aktif ve pasif olmak üzere iki gruba ayrılır. Pasif olanlar Tanrı’nın varlığını reddetmekle birlikte dinî inançlar ve dindarlarla ciddi bir problemi bulunmayan, içe kapanık halde kendi dünyalarında yaşayan kişilerdir. Aktif olanlar ise gerek zihinlerinde ve gerekse günlük yaşantılarında Tanrı inancını reddeden ve aynı zamanda sosyal çevrelerinde Tanrı’yı hatırlatan her türlü fikir, sembol ve davranışa karşı savaş veren kişilerdir. Kimi zaman “militan, eylemci” gibi sıfatlarla anılan bu tür ateistler dindarlarla da her zaman mücadele etmeyi kendilerine vazife bilirler.
***
Türk tipi ateizmin karakteristik özelliklerinden biri de meselenin felsefi tarafı bir kenara konularak tanrı tanımazlık fikrinin ideolojik ve politik bir ilke olarak sahiplenilmesidir. Bu tür ateizmin ark arka planında Karl Marx ve F. Engels gibi düşünürlerin görüşlerine dayalı materyalist bir dünya görüşünün tercih edilmesi ve bu dünya görüşünde ateizmin mutlak doğru olduğu fikrinin benimsenmesidir. Nitekim 1960’lı yıllardan itibaren Türkiye’de baş gösteren ve 1980 seksen darbesiyle birdenbire sona eren(!) Sağ-Sol kavgalarında sağcılığın Sünnilik, solculuğun Alevilikle, daha genel çerçevede ise sağcılığın teistlik, solculuğun materyalist düşünceye dayalı bilimsel ateistikle denkleştirildiği bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Türk tipi ateizmde ideolojik karakterin de önemli bir işgal ettiği, dolayısıyla bu ateizmin güçlü felsefi temeller ve gerekçelerden ziyade, sosyo-kültürel ve sosyo-politik tepkiler ve tercihlerden de beslendiği tespitinde bulunulabilir.