Tefsir hem Kur’an’ın anlam arkeolojisiyle ilgili bir ilim ve hem de bu alanda yürütülen ilmî faaliyetin adı olarak “popülizm” kavramıyla yan yana gelmesi mümkün olmayan bir şeydir. Keza tefsir alanında ortaya konulacak eser de popüler beklentilere hizmet edecek bir şey değildir. Fakat 20. yüzyılın başlarından itibaren gerek dinî düşüncede ıslah-tecdit söyleminin başını çeken çevreler, gerek Kur’an metninden modern bilim devşirme veya ayetlerden bilimsel keşif üretme faaliyetine girişen bazı kimseler ne yazık ki tefsir ilminin popüler bir ilgi alanına dönüşmesine büyük katkı vermişlerdir. Modern dönemdeki tefsir tarihi kitaplarında “ictimai tefsir” diye kategorize edilen yönelime göre tefsir, “tefsir” için değil “halk” içindir.
***
Bu görüş ve anlayışın iyi niyete dayandığında hiçbir şüphemiz yoksa da ortaya çıkardığı sonuçlar hem Kur’an’a ilgi duyan hemen herkesin tefsir alanında kendini salahiyet sahibi olarak görmesine hem de tefsirle ilgili eserlerde halk memnuniyetinin çok önemli bir amaç olarak gözetilmesine sebebiyet vermiştir. Buna benzer bir durum özellikle siyer ilminin de başına gelmiştir. Bereket versin ki kelam ve fıkıh gibi ilimler gerek konu gerek kavramsal içerik itibariyle özel ihtisas ve teknik bilgi birikimi gerektirdiğinden, bu iki ilim dalının popülizm furyasından etkilenme oranı tefsir ve siyer gibi ilimlere nispetle daha düşük düzeyde kalabilmiştir.
İşin gerçeği, tefsir metinleri günümüz okuyucusunun ortalama memnuniyet standartları dikkate alındığında, sıkıcı denebilecek türden metinlerdir. Çünkü tefsir her şeyden önce suyun kaynağındaki berraklığa ulaşmanın peşindedir. Bu yüzden de müfessir çoğu zaman bugünle değil, on beş asır ötesine uzanan bir geçmişle iç içe olmak mecburiyetindedir. Fakat dil, tarih ve rivayete dayalı bilgiler üzerinden herhangi bir ayetin nüzul ortamındaki ilk ve aslî manasını ortaya koymakla yetinme durumunda iki muhtemel sorun kendini gösterir. İlk sorun, günümüz okuyucusunun Kur’an’daki hemen her ayetin anlamıyla ilgili bilgisinin meallere dayanması ve bu meallerdeki anlam tercihlerinde de çoğunlukla geç dönemlere ait Sünnî tefsir edebiyatında genel kabul gören yorumların esas alınması sebebiyle nüzul ortamındaki ilk ve aslî mananın kuvvetle muhtemel olarak yadırganması, hatta bunun “icat çıkarmak” gibi algılanması sorunudur.
İkinci sorun, ayetlerdeki ilk ve aslî manaları aktarmakla yetinmenin Kur’an’ı kendi nüzul ortamına gömmek gibi değerlendirilecek olmasıdır. Bu yüzden, tefsir çalışmasında ilk olarak ayetlerin ilk ve özgün anlamlarının ortaya konulması amaçlanmalı, ardından geleneğin ürettiği yorumlar tartışılmalı, daha sonra da ilk anlam ekseni dikkate alınarak Kur’an’ın bugüne dair ne söylemek istediği meselesine odaklanılmalıdır. Bu üç aşamalı izah tarzı her bir ayetin tefsir ve te’vilinde uygulanabilir olmamakla birlikte çalışmanın geneli bu minvalde planlanmalıdır.
Popülizm meselesine dönersek, şahsi kanaatim odur ki tefsir çalışmasının her şeyden önce ilmî olmasına özen gösterilmeli, okuyucu memnuniyeti ön planda tutularak kısa ve kolay okunabilir bir metin üretilmesi yönünde çaba sarf edilmemelidir. Bu açıdan bakıldığında, tefsir çalışmamızın bir-iki ay içerisinde yayımlanacak ilk cildi okuyucuyla buluştuğunda birçok okuyucunun memnuniyetsizlik izhar edecek olması kuvvetle muhtemeldir. Çünkü hemen her ayetin tefsirinde okuyucunun karşısına çıkacak lügat, irab ve belâgat, kıraat gibi konularla ilgili teknik bilgiler ve tahliller hem sıkıcı hem de okuma açısından yorucu olarak değerlendirilebilir. Ancak tefsir diye anılan ve roman tadında okunan metinlerin tefsir hüviyetinde olmadıklarını da bu vesileyle not etmek gerekir.
***
Tefsir çalışmamız çok hacimli olduğu/olacağı gerekçesiyle de eleştirilecektir. Fakat bu yöndeki eleştiriler bizim fikrimizi değiştirmeyecektir. Fikrimiz şudur: Tefsir ne kadar geniş hacimli olmayı gerektiriyorsa o kadar hacimli olacak, eserin tümü belki 15-20 cildi bulacaktır. Dolayısıyla hacim konusunda da okuyucu memnuniyetine dayalı popüler hesaplar yapılmayacak, bu minvaldeki beklentiler dikkate alınmayacaktır. Hacmin genişlemesi tefsir çalışmasında gözetilen amaçlarla çok yakından irtibatlıdır. Mukaddimesinde de belirtileceği üzere bizim çalışmamızın üç temel amacı vardır. Birincisi, Kur’an’ın kendi nüzul ortamındaki ilk ve özgün anlamını ortaya çıkarmak; ikincisi, tefsir geleneğinde ayetlerin ne şekilde yorumlandığı ve hangi konularla irtibatlandırıldığı gibi meseleleri ele alıp eğer varsa ilk ve özgün anlamdan sapmalara işarette bulunmak ve bu arada söz konusu sapmaların sebep ve sonuçları üzerinde durmak; üçüncüsü ise Kur’an’ın tarih-üstü mesajını yakalamak ve bu mesajın günümüz dünyasıyla irtibatını kurmaktır. İşte bu üç farklı amaç kaçınılmaz olarak metin hacminin genişlemesine yol açmaktadır.