Polemik denen şeyin kalorisi çok yüksektir; harca harca bitmez. Fakat her daim polemik ikliminde yaşamak kişinin verimli işlere harcanacak enerjisini tüketir. Polemik toplumsal sağduyuda faydasız ve olumsuz bir şey olarak karşılanmasına rağmen insanımız polemiğin şehvetinden de vazgeçemez. Bu durum yoldaki trafik kazasını görür görmez aracı sağa çekip kazazedelerin yanı başında selfie çekmek şeklinde karşımıza çıkan psikopatolojik ruh hâline benzer. İçkinin zararlarını bildiği halde bağımlılıktan kurtulamayan insan misali, bizim toplumumuzdaki okur-yazar kesiminin hatırı sayılır bir kısmı hem polemikten şikâyet eder hem de polemik yazılarından nemalanmayı ister. Çünkü bu tür yazılar pek çok okuyucunun klavye başında işgüzarlığa soyunma arzusunu besler. Gerek böyle bir okur kitlemizin bulunması, gerek ağzı olanın uluorta konuşması ister istemez bizi de provoke eder ve bu provokatif durum polemikten kurtulup semereli yazı yazmamızı çoğu zaman engeller.
***
Şimdi bütün bunları niçin yazdığım merak edilebilir. Hemen söyleyeyim, bunları yazma gerekçem, son zamanlarda Kur’an vahyinin nüzul keyfiyetiyle ilgili bazı görüşlerim üzerinden şahsıma tertip edilen linç kampanyasına sözde bazı İlahiyatçı akademisyenlerin mal bulmuş mağribi edasıyla iştirak edip tekfir naralarına tempo tutmalarıdır. İlim ve fikir haysiyetinden zerre kadar nasibi olmayan bu zavallılar hakkında bugüne kadar yazı yazmadım; ama bugün itibariyle kendilerine birkaç ağır kelam etmem, “Kimseye ağzının payının verilmediği bir ülkede yaşıyoruz” diyen İsmet Özel’i de derin hayıflanıştan bu vesileyle birazcık halâs eylemem lazım… İşbu sözde akademisyenlerden biri, bizim “İlahi Hitabın Tefsiri” adlı eserimizi diline dolayarak, gayet demagojik bir üslupla, “Kur’an’ı Muhammed’in sözü olarak kabul eden adam nasıl olur da İlahi Hitabın Tefsiri isimli bir eser yazar?” gibi lüzumsuz bir laf etmiştir.
Oysa bu zavallı yüksek lisans ve doktora derslerinde yarım yamalak da olsa Zerkeşî ve Suyûtî’nin kitaplarını okuturken, “Kur’an vahyi Hz. Peygamber’e mana olarak indirilmiş, Rasûlullah bunu Arap diliyle ifade etmiştir” şeklindeki ifadeyi -muhtemelen- ilmî çerçevede farklı bir görüş olarak aktarmış ve yine muhtemelen bu konuda fiyakalı retorikler de üretmiştir. Bu zavallıdan daha küçük zihin ve idrak çapına sahip bir diğer sözde tefsir akademisyeni ise bizim vahyin nüzul keyfiyetiyle ilgili görüşlerimizi “gevezelik” olarak nitelendirmiştir. Tüm akademik kariyerini vaaz ve menkıbe edebiyatından hallice denebilecek bir dil ve üslupla kaleme aldığı kıssalarla ilgili doktora tezine borçlu olan bu şahsın “gevezelik” nitelemesi, vahiy gibi fikrî ve felsefî yetkinlik gerektiren sofistike bir meseleyi idrak kapasitesinin yeterli olmamasından mütevellittir. Dolayısıyla bu zavallıya ait nitelemenin irapta herhangi bir mahallinin bulunmadığını hususen belirtmemiz gerekir.
***
Bizimle ilgili linç kampanyasına sosyal medya mecralarında klavye silahşörlüğüyle destek veren bazı tipler de var ki bunların tüm cürmü ve cesareti, pespaye şiirler ve metinler yazarak facebook ve twitter mecrasında paylaşmaktan, böylece bize yönelik nefret ve haset ateşlerini birazcık söndürmekten ibarettir. Bu tiplerin ortak özellikleri, kendilerini kendilerine ait fikir ve görüşlerle ortaya koymak değil, başkalarına biteviye laf sokup sataşarak isbat-ı vücuda çalışmaktır ki bu da kifayetsiz muhterislikten başka bir şey değildir. Sonuçta bunlar evrimsel süreci henüz tamamlayamamış insanımsı tiplerdir; dolayısıyla bu tiplerle ilgili değerlendirme “homo erektus” faslına ait olduğundan burada daha fazla yazmak zaittir.
Son olarak, diğer bazı tipler var ki bunlar dinî alandaki görüşlerimizi anlatma ve paylaşma konusunda kendileriyle kader birliği yaptığımızı sandığımız kaypak ve ödlek kişiliklerdir. Bunlar söz konusu kampanyanın organizatörlerine yaranmak ve aynı zamanda kendilerini temize çıkarmak için, “Biz vahyin hem lafız hem mana olarak Allah’tan geldiğine inanan iyi tarihselcileriz; fakat ürmesini bilmeyen bazı itler(!) sürüye kurt getirerek bizim yanlış tanınmamıza sebep oldular. Biz onlardan değiliz” diyebilecek kadar ayağa düşmüşlerdir. Ama ne tuhaftır ki malum çevreler tarafından kalleşçe tertip edilen linç kampanyasının kaotik ortamında bize vurarak kendilerini temize çıkarmaya çalışan bu tipler bugün “Kur’an vahyi hem lafız hem mana olarak Allah’tandır” derken, yakın geçmişte Hızır-Musa kıssasındaki bir ifade hakkında neler söylediklerini unutmuş görünmektedir. Bu durum Şark dünyasında pusu, hançer ve ihanet kültürünün pek yadırganmamasıyla ilgili olsa gerektir.