Gelenekçilik edebiyatı yapıp modernist gibi yaşamak

Mustafa Öztürk

Modernizm ve modernite, sırtlarını dinî geleneğe yaslayıp geleneği fetiş gibi algılayan ve bu sayede sıfır maliyetle çok büyük bir güç ve iktidar kotaran çevreler nazarında birer şeytanî kavramdır. Modernizmi şeytanlaştırmanın zihinsel arka planında Batı dünyasıyla hesaplaşma arzusu vardır. Çünkü modernizm tecrübesi Batı kaynaklıdır. Bu tecrübenin felsefî arka planında ise malum aydınlanma hikâyesi vardır. Evet, bütün bunlar doğrudur. Ayrıca Batı’nın dün olduğu gibi bugün de genel olarak İslam dünyasıyla, özel olarak Türkiye’yle ilişkisinin çok kere ilkesiz ve ahlaksız olduğu kuşkusuzdur. Lakin Batı’nın birkaç yüz yıldır maddi gelişme açısından bize nal toplattığı, dolayısıyla modernliğin inkârı gayri kabil bir durum olarak bizi kuşattığı da kuşkusuzdur.

***

Şimdiki zamanı kıymete bindiren bir gerçeklik olarak modern duruma değer yükleyebilir, felsefî ve kültürel bir nesep tayin edebilirsiniz. Ancak insanoğlunun yeryüzü macerasının başından beri sosyal akışkanlığın devam ettiği gerçeğini de teslim etmelisiniz. Mademki siz yüzyıllardır tarihte tatile çıkıp meraksızlık huyunu kendinize karakter olarak kodlamışsınız, o zaman ötekinin alıp başını gitmesine sövüp saymanın nafile olduğunu da bilmek zorundasınız.

Biz modernliği merkezden ve iç dinamiklerimizden üretmiş bir millet değiliz. Daha açıkçası biz modernliği ilkin cephede kurşun ihtiyacı olarak fark eden bir milletiz. Geç dönem Osmanlı tarihindeki Nizam-ı cedit, Sekban-ı cedit gibi düzenlemeler modernliği ilk defa kurşun ihtiyacı olarak fark ettiğimizi gösteren tecrübelerdir. Söz konusu düzenlemelerin işe yarayıp yaramadığı veya Osmanlı’nın ömrünü uzatıp uzatmadığı apayrı bir mevzudur. Ancak şu kesin ki modernliği merkezden kim üretmişse, bütün boyutlarıyla onun içini dolduran da odur.

Bu bakımdan, Mehmet Akif gibi mütefekkirlerimizin Japonya örneğinden hareketle aşıyı kendinden yaparak modernleşme teklifinde bulunmasının anlamlı bir sonuç vermediği ve dahi vermeyeceği açıktır. Çünkü cep telefonu da dâhil, tüm modern aygıtların bagajında o aygıtı üreten felsefî kodlar da mevcuttur. Haliyle, bir zamanların moda klişesi olan, “Batı’nın teknolojisini alalım ama ahlakını almayalım” sözü laf-ı güzaftır. Ancak bu klişe moderniteyle başa çıkma hususunda en azından bir teklif olması itibarıyla anlamlıdır. Dahası bu klişe bir taraftan modernitenin dibini bularak yaşarken bir taraftan da moderniteye sövüp saymaktan çok daha ahlaklı bir duruşa atıfta bulunmaktadır.

***

Evet, modernizmin arka planında Batı’daki aydınlanma hikâyesinden söz edilebilir. Elbette büyük tecrübelerin bir hikâyesi vardır, olmak zorundadır. Ancak söylem düzeyinde sükseli retoriklerle sabah-akşam modernizme sayıp sövüp, eylem ve pratik hayat düzleminde moderniteyi massederek yaşamaktansa, hâl-i hazırdaki durumu “durum” olarak kavramak ve bu modern durum içinde Müslümanca yaşamanın sahici formüllerini aramak kuşkusuz daha tutarlı ve ahlaklı bir tavırdır. Oysa biz bugün sosyal akışkanlık bize hangi istikameti gösteriyorsa, gönüllü olarak o istikamete yöneliyor ve hayatı bu minvalde yaşayıp gidiyoruz. Bu arada sıkı gelenekçilerimizin klasik fıkıh müktesebatına güzelleme tarzında edebiyat parçalamalarını da hayret ve tebessümle izliyoruz. Hâsıl-ı kelam, gelenek ve gelenekçilik edebiyatımız tam manasıyla nostalji ve özlemler diyarı edebiyatıdır. Hâl-i hayatımız ise tepeden tırnağa moderniteye ayarlıdır. Bu hâl-i pür melalin tam karşılığı ise zavallılık, iki dünyalılık ve çifte standartçılıktır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (9)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.