En başından not edeyim, bu yazı eğlencelik bir yazı olarak okunmalı ama yazıda betimlenecek “hayali” tipolojinin kara mizahlık profiline de ibret nazarıyla bakılıp ders çıkarılmalıdır. Malum, özellikle entelektüel donanıma sahip insanların pek çoğu kelam ve kalem erbabından sayılır. Dinî, siyasi, fikrî alanda söz söyleyen ve kalem oynatan insanların da az çok kendilerine özgü bir üslup ve ifade tarzları vardır. Ayrıca kimi kelam ve kalem erbabı tam kitabın ortasından konuşur ve köşeli yazar. Bunlar genellikle “dokuz köyden kovulanlar” arasında yer alır. Kimileri de vardır, her zaman kitabın kıyısından, hatta kitap dışından konuşur ve yazarken de hep oval ve bombeli yazar. Bunlar da “suya sabuna dokunmazlar” ve “kokmaz bulaşmazlar” tayfasında yer alır. Söz ve yazıda oval ve bombeli üslupla temayüz edenlerin genellikle fiziki olarak da benzer şekilde tebarüz etmeleri, üslup ile bedenin birbirine uyum sağlaması kabilinden olmalıdır.
***
Kitabın ortasından konuşup köşeli yazanlar sıkı dost ve sıkı düşman sahibi olur; bunlar için hem dost hem düşman ya da ne dost ne düşman gibi üçüncü bir kategori yoktur. Oval ve bombeli konuşup yazanların ise hakiki dostları olmadığı gibi sıkı düşmanları da yoktur. Çünkü bunlar konuşur gibi yapar ama konuşmaz, yazar gibi yapar ama yazmazlar. Yaptıkları şey gargaradır. Yine bunlar oval oval konuşurken ağızlarından adeta bal damlar, bombeli bombeli yazarken de okuyucuda hayranlık uyandıracak düzeyde fiyakalı kelimeler, beylik tümceler birbiri ardınca gırla gider; fakat günün sonunda, “Şimdi bu muhterem ne konuştu ve/veya ne yazdı?” diye sorup bu soruya cevap aradığınızda, ortaya çıkan şey koskoca bir “hiç”ten ibaret olur.
Konuşma ve yazma hususunda ovallik en riskli ve en netameli meselelerde bile kişinin küçücük bir eleştiriye maruz kalmadan işin içinden sıyrılmasını mümkün kılan bir yol ve yordamdır. Türkiye sosyolojisinden örnek vermek gerekirse, sözgelimi Alevilik hakkında birçok şey yazarsınız ve üstelik yazdıklarınızı bu çetrefil meselenin kesin biçimde hall ü faslıymış gibi pazarlarsınız, fakat buna rağmen ilmî, akademik ve entelektüel kariyerinize halel getirecek bir tek çizik yemeden bu işin içinden sıyrılmayı başarırsınız. İşte bu büyük başarıyı maksimum düzeyde ovalleşme kabiliyetinize borçlusunuzdur.
Konuşmada ovalliğin önemli göstergelerinden biri, hemen her konuyu tevriyeli cümleler ve satirik ifadelerle formüle etmek şeklinde dışa vurur. Bu ifade ve üslup tarzı her ne kadar safdiller ve cahiller nezdinde sahibine “üst düzey entelektüellik” gibi bir paye kazandırıyor görünse de, ovallik denen şeyin entelijansiyadaki tezahürlerine vâkıf olanlar bunun basbayağı bir köylü kurnazlığından ibaret olduğunu çok iyi anlar. Oval üsluplu entelektüelimiz işbu kurnazlık sayesinde en netameli meselelerde bile gerçek fikrini gizleyip hiç kimseye renk vermemeyi başarır. Oval entelektüelimiz zâhirde açık yürekli, babacan, şen şakrak bir profil çizerken, bâtında tam bir kripto kişi/kişiliktir. Bu yüzden de hangi konuda ne düşündüğü, gerçekte neye inandığı ve neyi savunduğu gibi hususlar adeta “muğayyebât” mesabesindedir.
Bu meziyet (!) kişiyi her devrin adamı yapan bir büyük imkândır. Nitekim oval konuşup bombeli yazmak suretiyle kendinizi hemen her farklı çevreye arz edip teveccüh görmeyi başarırsınız. Sözgelimi, bu sayede geçmişteki malum Abant toplantılarında da ağırlanırsınız, bugün devlet ve siyaset katında da onurlandırılırsınız. Kısacası, oval üslubunuz ve bombeli tarzınız sayesinde her zaman “aranan adam” olursunuz; yani joker gibi algılanmanız ve joker gibi kullanılmaya teşne olmanız hasebiyle hiçbir zaman boş kalmazsınız, mutlaka hatırı sayılır bir pozisyonda konuşlanır, konuşlandırılırsınız.
***
Kelam ve kalem erbabında ovallik olgusunun en belirgin tezahürlerinden biri de “yaralı parmağa bevletmemek” deyiminde ifadesini bulur. Tam bir fikir gargarası tarzında oval konuşmayı ve yazmayı kendine prensip edinmiş zevat hemen hiçbir ciddi meseleye eğilip onu çözmediği gibi hemen hiçbir insanın derdine deva da olmamıştır. Çünkü ovallik her daim steril olmayı, hemen hiçbir şeye bulaşmamayı, sorunlu olan hiçbir şeyle doğrudan temas kurmamayı gerektiren bir tarz ve tutumdur. Hiçbir şeye dokunulmayınca günahtan masun olunur ve fakat aynı zamanda sevaptan da mahrum kalınır.
Hülasa, ben bu ülkenin entelektüeller muhitindeki kelam ve kalem erbabından oval ve bombeli üslubuyla tebarüz eden birkaç kişiyi tanıdım… Ancak tanıdım derken sadece ismen ve cismen tanıdım. Gerçekte kim olduklarını, hangi amaç uğruna yaşadıklarını, hatta bir amaç uğruna yaşayıp yaşamadıklarını yahut niçin yaşadıklarını hiçbir zaman anlayamadım. Vaktiyle, önyargısız olarak yaklaşıp kendilerini sevmeye çalıştım; ama ne yazık ki sevmeyi başaramadım… Çünkü onlar oval, ben köşeli bir insandım. Sonuçta benim köşelerim onlara battı; onların ovalliği de bende ikrah/istikrah duygusu yarattı.