Komşumuz Yunanistan’da bugün AB ile kemer sıkma anlaşmalarına dair bir referandum yapıldı ve sonuç sürpriz bir şekilde, “hayır” çıktı. Hafta içi yapılan anketlerde evet oyları kısmen yüksek görünüyor ancak %11 dolayında kararsız oy olduğu da anlaşılıyordu. Görünen o ki kararsızların büyük çoğunluğu tercihlerini "hayır" dan yana kullandılar.
Bu sonuç ne anlama geliyor?
Hemen söyleyelim, özellikle Türkiye’deki sol medyada yapılan propaganda yanıltıcıdır. Yunan halkı AB’ye ya da Euro’ya hayır dememiştir. Anketler göstermiştir ki Yunan halkının yüzde 75'i hem euro para birimine hem de AB üyeliğine taraftardır. Kaldı ki ülkeyi referanduma götüren başbakan Tsipras da hayır sonucunun euro bölgesinden çıkılması anlamına gelmediğini söylemişti. Anlaşılan o ki, bu açıklama da hayır oyu vermeyi düşünen seçmenleri rahatlatmış ve ülkenin bir hayır oyu ile herhangi bir maceraya atılmadığının garantisi olmuştur.
Referandumun en önemli neticesi Syriza hükümeti için adeta bir güven oyu olmasıdır. Genç başbakan Tsipras, AB’ye karşı elini güçlendirmiş ve kreditörlere karşı herşeyden önce psikolojik bir avantaj elde etmiştir. Aynı şekilde bu galibiyet, iç politikada da bir zaferdir, ve nitekim “evet” kampanyası yapan ana muhalefet lideri Samaras istifa etmiştir. Tsipras artık siyaseten çok daha güçlü bir liderdir ve bu siyasi gücü AB ile pazarlıklarda elini güçlendirecektir.
Sonucun AB ve kreditörlerle yürütülen pazarlılara olan etkisine gelince. Fransa cumhurbaşkanı Hollande ve Almanya şansölyesi Merkel, bugün bir araya gelerek sonuçları görüşeceklerini açıkladılar. Muhtemelen Yunanistan tekrar masaya davet edilecektir. Ancak bu davetin hemen olacağını zannetmiyorum. Muhtemelen Yunanistan’ın birkaç gün hatta belki hafta kadar burnunun sürtmesini, bankaların kapalı kalmasını AB hedefleyecektir. Bunun amacı da kuşkusuz Tsipras’ın almış olduğu siyasi zaferin halk nezdindeki etkisini kırmak olacaktır. Zaten Syriza ideolojisini cezalandırmak isteyen, “benim kazanmam yetmez, düşmanımın da kaybetmesi gerekir” mantığı ile Syriza hükümetini devirmeyi isteyen bazı AB çevreleri, bu yöntemle karşı saldırıya geçeceklerdir.
Yunanistan’ın borcunun silinmesi, ya da büyük bir kısmının süresiz ertelenmesi de pek gerçekçi değildir. Zira bu tarz bir “kıyak” borç batağında olan işsizlik rakamlarının hayli yüksek olduğu İspanya başta olmak üzere diğer sorunlu AB ülkelerinin “biz de isteriz” demesine yol açacak ve ciddi bir uluslar arası borç krizine kapı açabilecektir. Yunan ekonomisi AB ekonomisinin sadece %2’si olduğu için AB için iflası çok da ciddi bir iktisadi sorun teşkil etmemektedir. Ancak mesele iktisadi olduğu kadar siyasidir de.
Nedir bu siyasi mesele? Yunanistan’ın AB ile bağlarının gevşemesi, AB için çok sayıda siyasi risk içermektedir. Hiç kuşkusuz en önemlisi euro para birimi gibi AB’nin önde gelen sembollerinden birisinin yara alması olacaktır. Bunu, Yunanistan’da Rusya, ABD hatta Çin gibi, AB’nin arasının mesafeli olduğu ülkelerin nufuzunun artması izleyecektir. AB, kendi medeniyetinin beşiği gördüğü bir ülkenin kendi etki alanından çıkmasını istemeyecektir. Adı geçen üç ülkeden Rusya, AB’nin yatırımları altındadır. AB için diğer risk, avrupa bağlarının gevşemesinin diğer ülkelere de sirayet etmesidir. İngiltere 2017’de AB’den ayrılma referandumu yapacaktır. Hiç kuşkusuz ingiliz seçmeninin Yunanistan’ın akıbetinden etkilenerek oy vereceğini düşünmek yanlış olur. Ama AB açısından bakılırsa, AB üyeliğinin, euro üyeliğinin her sene başka bir ülkede tartışmaya açılması siyasi bir zaaftır.
Özetlemek gerekirse, bu akşam ki referandumun Yunanistan-AB arasındaki görüşmelere çok büyük etkisi olacağını beklememek gerekir. Ne Yunanistan AB’siz yapabilir, ne de AB, Yunanistan’ın başını alıp gitmesine izin verir. Ayrıca AB üyesi olmayan bir Yunanistan’ın, hasımı olarak gördüğü Türkiye’ye karşı daha eli zayıf olacaktır ki bunu ne AB ne de Yunanistan isteyecektir. Beklentimiz, eninde sonunda AB ile Yunanistan’ın mevcut borç yükü üzerinden bir anlaşmaya varmalarıdır. Şartların tartışılıp değiştirileceği bir anlaşma yakındır.
Diplomatik ve siyasi gelenekleri çok güçlü olan bu toplumlar bu badireyi de atlatacak güçtedirler. Böyle bir anlaşma Türkiye’nin de menfaatinedir. Çünkü en büyük dış ticaret ortağımız olan Avrupa’nın bir krize girmesi, zaten ekonomisi patinaj yapmakta olan ülkemiz için tatsız bir gelişme olacaktır.
Biz popülist şantajların değil, aklı selimin kazanacağına inanıyoruz.
Mustafa Morgil
(Twitter: @M_Morgil)