2020 yılının yarısını tamamladık. Oldukça zor bir yıl geçirdik, geçiriyoruz. 2019 yılından devraldığımız sorunlarımız bu sene çözülmediği gibi, pandemi ile beraber daha da arttı. Can kaybı, salgın hastalık, karantina gibi dertler zaten mevcut olan ekonomik sorunlara eklendi.
Bugüne dek olan biteni bu sütunlarda çok defa yazdık. Bunları burada tekrar kaleme almayacağız. Bundan sonrası için bu seneye dair bazı öngörüleri paylaşmak niyetindeyiz. Ve maalesef çok da iyimser olmayan öngörüleri.
Önce Dünya ekonomisinden başlayalım, zira ülkemiz dış dinamiklerden aşırı etkilenir. Dünya ekonomilerinde para basılmasına bağlı kısmi bir toparlanma ve üretim artışı var. Bunların getirdiği iyimserlikle beraber kısmi bir tüketim artışı da mevcut.
Ancak vaka sayıları ABD, İran, Hindistan, Brezilya gibi aşırı nüfuslu ülkelerde artmaya devam ediyor. Aşı ve ilaç beklentisi halen karşılanmış değil. Bazı uzmanlar aşı bulunmasının iki yıla kadar gecikebileceğini söylüyorlar.
Şu an için Dünya ülkeleri, ekonomi mi insan sağlığı mı sorusunda tercihlerini ekonomiden yana kullanmış görünüyorlar. Sokağa çıkma yasakları, seyahat kısıtlamaları o yüzden kaldırıldı. Başkan Trump başta olmak üzere birçok lider ekonominin, sokakların açık kalmasından yana.
Fakat vaka sayıları ciddi seviyelere ulaşırsa -ki bu yönde emareler var- hem ülkemizde hem de Dünya’nın çeşitli büyük ekonomilerinde yeniden kısıtlamalar gündeme gelir. Bunun doğuracağı olumsuzlukları geçtiğimiz aylarda yaşadık, biliyoruz.
Ülkemizde de durum çok farklı değil, aksine başka ek sorunlarımız var. Türkiye’de de kış ve ilkbahar aylarındaki çeşitli kısıtlamalar kaldırıldı. İç tüketim ve iç turizm nispeten canlanmış durumda. Hatta ekonomik güven endeksi haziran ayında yüzde 19 arttı.
Aynı şekilde ülkemizde para basımı, bazı vergilerin ertelenmesi, çalışanların maaşlarının bir kısmını devletin ödemesi gibi uygulamalar devam etmekte. Aynı şekilde konut kredilerindeki indirimle konut satışları da arttı. Bütün bunlar yazının başında bahsettiğimiz o kısmı iyimserliğin getirdiği hava ile uyumlu.
İstanbul borsası, Dünya borsaları gibi pandeminin dip noktası olan mart ayından bu yana ciddi bir ralli yaptı, yükseliş gösterdi. Ancak bunun sonunun geldiği anlaşılıyor. Döviz kuru ise neredeyse bir aydır 6.85 seviyelerinde sabitlenmiş gibi. Nasıl bu seviyede bu kadar uzun kaldığı ayrı bir tartışma konusu.
Bir süredir faiz başta olmak üzere bazı merkez bankası uygulamalarına siyasi müdahaleler olduğu çok konuşuluyordu. Şimdi bir de bunlara döviz kurunun siyasi baskılar ile bu seviyelerde tutulduğu iddiaları eklenmiş durumda. Doğru mu değil mi bilmek zor.
Ancak bunlar serbest piyasa ekonomisi olduğunu iddia eden bir ülkede -özellikle yabancılar için- çok ciddi soru işaretleri. Zaten İstanbul borsasından yabancı çıkışı bize bunu gösteriyor.
Kurun aşırı baskılanması olası bir olumsuz haberde frenlerin artık tutmaması ve ciddi bir kur krizinin tetiklenmesi ihtimalini arttırıyor. Para basılmasını da eklerseniz bunlar ülkeyi ciddi bir devalüasyona ve enflasyona götürecektir.
Seyahat kısıtlamalarının artması ile birçok vatandaşımız büyük şehirlerden çıkıp tatile, yazlıklarına, memleketlerine gittiler. Bu hem iyi hem de kötü bir haber. İyi çünkü, zaten bitik olan dış turizmin yerine bir nebze de olsa iç turizmde bir canlanma yaratacaktır. Kötü tarafı ise pandeminin ülkenin bir çok yerinde yeniden artışa geçmesi ihtimalinin artmasıdır. Bütün bunlar şubat-nisan döneminde yaşadığımız zorlukları tekrardan gündeme getirebilir.
Dış siyasette ise Libya, Doğu Akdeniz, Suriye, Kuzey Irak gibi dört ayrı cephede mücadele yürüten bir Türkiye var. Bunlardan Doğu Akdeniz hariç üçü doğrudan askeri çatışmaları da içeriyor. Doğu Akdeniz konusunda ise Türkiye’nin eylül ekim aylarında Girit’in güneyinde sondaja başlaması ile Yunanistan’la bir çatışma ihtimali artıyor. Böyle bir çatışma Kıbrıs’ta da çatışma demek olacaktır.
Özetlersek; karamsar bir tablo çizmiş olmak niyetinde değiliz ama yılın ikinci yarısının özellikle Ağustos sonundan itibaren yine çalkantılı, krizli günler getireceği anlaşılıyor. Bugünkü iyimserlik çok zayıf temeller üzerinde duruyor. Ve kalıcı iyi haberler gelmediği sürece pek sürdürülebilir gibi değil. Hem Türkiye hem de Dünya için.