Son günlerde toplum sağlığı açısından evimizde kalmak zorundayız. Bu durum, çalışan, sabit gelirli, müteşebbis, emekli herkes için geçerli. Böyle olması da gerekli, virüs salgını kontrol alınıncaya kadar evde kalmaya devam.
Tüm bunlar yaşanırken ekonomi ister istemez durma noktasına geldi ve insanların günlük ihtiyaçlarını, temel geçim nafakalarını nasıl karşılayacağı sorusu gündemimize oturdu. Şu an uygulanan ve kısa vadede devam edecek olan çözüm, evinden çıkamayacak durumda olan vatandaşlara devletin temel gıda ve diğer ihtiyaçlarını tedarik etmesi şeklinde.
Ama bu yaşadığımız günler uzun süre devam ederse, o zaman ne olacak? Her yurttaşa devlet belli bir maaş mı verecek, ya da bazı temel ihtiyaçlar geçici süre için ücretsiz hale mi getirilecek?
Aslında bu yeni bir konu değil. Universal Basic Income (UBI) – Evrensel Temel Gelir adı altında bir uygulama ne zamandır tartışılmakta. Bazıları uygulamayı vatandaşlık maaşı diye de adlandırıyor. Biz de yazımızda bu tabiri kullanacağız.
Vatandaşlık maaşı kavramına göre devletler vatandaşlarına sadece vatandaş oldukları için devletin gelirlerinden bir kısım gelir paylaşımı yapacaklar. Bu rakam vatandaşların asgari geçim ihtiyaçlarını karşılayacak, vatandaşlık temelinde olduğu için herkese ve eşit tutarda dağıtılacak.
Bu tarz uygulamaların ilk deneyleri Finlandiya’da yapılıyor. Norveç’in dillere destan zenginlikteki varlık fonu da vatandaşlarına kısmi maaş dağıtmayı planlıyor. Ama tabii ki az nüfuslu ve zengin bu iki ülke tüm Dünya’ya geçerli bir örnek olamayacaklardır.
Vatandaşlık maaşının gelecekte kaçınılmaz olacağı görüşü de var. Bunun için en ciddi dayanak noktası ise artık Dünya’da üretimin hatta servis sektörünün giderek daha robotize bir hal alması. Hızla ilerleyen teknoloji ve otomasyon sistemleri ile artık insana olan ihtiyaç giderek azalıyor.
Çok daha düşük maliyetle çok daha yüksek verimlilik sağlanmakta. Giderek daha az insan süreçte yer alıyor. Hiç insan eli değmeden üretilen arabalardan, dikilen kıyafetlere, kasiyersiz marketlere kadar teknoloji insan emeğinin yerini alıyor.
Bu süreç önce işsizlik ve sonra da buna bağlı alım gücü düşmesini doğuruyor. O zaman insanlar giderek fakirleşecek, işsiz kalacak ise makinelerin ürettiklerini kim satın alacak? Fabrikalarda işçilerin yerine otomasyon sistemleri hizmet verecekse işten çıkarılmış işçiler bir AVM’ye ya da çarşıya gidip nasıl harcama yapacaklar? Örnekleri çoğaltmak mümkün.
İşte tüm gidişata paralel olarak vatandaşlık maaşı uygulaması giderek daha da talep görmeye başladı. Kapitalizm ve teknolojinin işbirliği bu şekilde devam edecekse -ki öyle görünüyor- insan topluluklarının tüketim kalıplarını nasıl koruyup, geliştirebilecekleri merak konusu. Aksi takdirde işler böyle gitmeyecek.
Tabii ki vatandaşlık maaşı o kadar da toz pembe bir imkân olarak karşımıza çıkmayacak. Nasıl ki zengin ülkelerin sosyal sağlık sistemleri vatandaşlarına daha çok imkân sunuyorsa, aynı şekilde onların vereceği maaşlar daha yüksek olacak. Fakir ülkenin maaşı fakir kalacak, kıt kanaat geçinen kitlelere çok da derman olmayacak deniyor.
Bir başka eleştiri de paranın bu derece geniş bir tabana yayılmasının talep artışına ve bunun da bazı mallarda fiyat artışına yol açacağı, alım gücü açısından bir fayda sağlamayacağı yönünde.
Ayrıca bu konuya ideolojik olarak yaklaşıp bunun yeni bir sosyalizm deneyi olduğunu söyleyip karşı çıkanlar da var. İnsanları tembelliğe alıştıracağı, girişkenliği, yaratıcılığı törpüleyeceği de eleştiri olarak belirtiliyor.
Öte yandan bunun aksi görüş ise insanların temel ihtiyaçları sağlanırsa, sevmedikleri işlerde çalışmak zorunda kalmayacakları bunun da insanların içlerindeki yeteneklere yönelmelerini sağlayacağı şeklinde.
Yazının başında da dediğimiz gibi tüm bunlar henüz tartışma-deneme aşamasında olan konular. Ancak görünen o ki vatandaşlık maaşı konusunu giderek daha sık duyacak ve tartışacağız.