Nükleer silahlar hayatımıza -maalesef- 1945 yılında girdiler. 17 Temmuz 1945’te, ABD’nin New Mexico eyaletindeki Los Alamos test merkezinde insanlığın ilk atom bombası patladı. ABD’nin yirmi gün sonra Hiroşima’ya yapacağı nükleer saldırının denemesi idi bu patlama. Bunu 1949’da SSCB’nin, 1960’larda İngiltere, Fransa ve Çin’in, 1974’te ise Hindistan’ın nükleer denemeleri izledi. İsrail ve Pakistan’ın ise nükleer silah sahibi oldukları biliniyor. Kuzey Kore de son zamanlarda nükleer çalışmalarını saklamıyor ve küçük çaplı da olsa denemeler yapıyor.
Nükleer silahı olan ülkelerden ABD, Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’na göre resmi nükleer güçler. Hindistan, Pakistan ve Kuzey Kore ise, bu anlaşma ile tanınmamış, gayrı resmi nükleer güçler. İsrail ise zaten nükleer silaha sahip olduğunu ne kabul ne de inkâr ediyor.
Soğuk Savaş döneminde nükleer silah kullanımı –kaza ile bile olsa- olmasın diye büyük devletler çok ciddi hassasiyet gösterdiler. Sırf bu amaçla Beyaz Saray ile Kremlin arasında kırmızı telefon hattı bile kurulmuştu. İsrail’in nükleer programı uzun süre gizli olarak devam etse de, Dimona’daki nükleer tesiste çalışan Mordehay Vanunu adlı bir İsrail vatandaşının basına bilgi sızdırması ile açığa çıkmıştı. Merhum Mahir Kaynak, İsrail’in nükleer programı için “İsrail devletinin yıkılması durumunda meydana gelebilecek ikinci bir Yahudi soykırımı”’na karşı koz olması açısından, büyük devletlerin izin verdiğini yazmıştı.
Hindistan ve Pakistan arasında ise tarihi rekabetin verdiği bir nükleer silahlanma var. Ama her iki ülkedeki aşırı İngiltere ve ABD etkisini düşünürsek, bu silahların kullanılması hiç de mümkün görünmüyor.
Türkiye, İtalya, Almanya ve Hollanda’da ise NATO’ya ait nükleer silahlar depolanmış durumdadır.
Buna nuclear sharing (nükleer paylaşım) deniyor. Caydırıcılık olması bakımından NATO kimi ülkelere bu silahları yerleştirmektedir. Ancak kullanımı yine NATO’nun iznine tabidir. Ev sahibi ülkelerin silah üzerinde bağımsız tasarrufu yoktur.
İran ise Dünya’da “clandestine” haydut ülke sayıldığından, eski Cumhurbaşkanı Ahmedinejat zamanında İsrail’e karşı soykırım çağrılarına varacak kadar düşmanca sözler sarf ettiğinden, nükleer silaha sahip olmasına izin verilmeyen bir ülke. En son Başkan Obama ve İran’ın yeni ılımlı cumhurbaşkanı Hasan Ruhani arasında varılan anlaşma ile İran –şimdilik- nükleer silah sevdasından vazgeçti. Nükleer tesislerini sadece barışçı, sivil amaçlarla kullanacağını ilan ederek ve uluslar arası denetimi kabul etti.
Görüldüğü üzere nükleer silahlar Dünya’da sadece belli başlı, güçlü ve istikrarlı devletlerin ukdesinde bulunmakta. Ama gerçekte öyle mi ve bu hep böyle mi kalacak? El Kaide, DAEŞ, Boko Haram gibi kitlesel kıyımlar yapan örgütlerin eline geçme ihtimalleri var mıdır? 11 Eylül saldırısı, Ankara, Brüksel, Londra bombalamalarını yapan örgütlerin eline bu silahlar geçerse insanlığın hali nice olur? Ayrıca nükleer terörü sadece atom bombası saldırısı olarak düşünmemek lazım. Nükleer atık serpmek, radyoaktif serpinti yapmak türü saldırlar gerçekleştirilmesi de mümkün.
İşte bu tehdit yüzünden bugünlerde ABD’de nükleer güvenlik zirvesi toplanıyor. Türkiye de cumhurbaşkanı düzeyinde bu zirveye katılım gösteriyor. Zirve gerçekten önemli. Zira terör belasının neredeyse adı konulmamış bir dünya savaşı seviyesine geldiğini Dünya’mızda, nükleer gücün son derece sıkı bir şekilde kontrol edilmesi gerekiyor. Bu durum Türkiye için daha da önemli. Zira Türkiye terörizmin hedefinde olduğu kadar, Rusya-İran-İsrail nükleer üçgeninin de tam ortasında bulunmakta. Bu anlamda Türkiye’ye çok ciddi nükleer tehdit altında bir ülkedir.
Türkiye’nin nükleer silah yapmaya kalkması teknolojik olarak zor olacağı gibi, İran misali, Türkiye’ye karşı yaptırımlar, ambargolar ihtimalini de gündeme getirebilir. Türkiye hali hazırda NATO’nun nükleer şemsiyesi kapsamında, bir tür koruma altına alınmış bir ülkedir. Bu silahtan edinmeye çalışmak yerine, komşularının bu silaha sahip olmamalarını sağlamak ve bu silahların terör örgütlerinin eline geçmemesine çalışmak daha doğru olacaktır.
Türkiye’nin nükleer silahların yayılmasına engel olacak her girişime destek vermesi hayati çıkarıdır.