1980’leri yaşamış olan okurlarımız bilirler, o zamanlar turizm sektörünün takma adı “bacasız sanayi” idi. Dönemin başbakanı merhum Özal sıkça televizyonlara çıkar, turistik tesislerin temel atma törenine katılır, o seneki turizm istatistiklerini gururla paylaşırdı.
Gerçekten de o yıllar turizmin Türkiye açısından son derece ön plana çıkmaya başladığı bir dönemdi. Televizyonlarda sürekli olarak turistlere nasıl davranılmasını öğreten kamu spotları yayınlanırdı.
O yıllardan bugüne, daha doğrusu pandemi öncesine kadar Türkiye giderek artan sayıda turist ağırlayan bir ülke oldu. Bir ara Dünya’da ilk beşe bile girdi. Ancak Covid-19 pandemisi neredeyse her sektörü olduğu gibi bu sektörü de vurdu.
Geçtiğimiz hafta, güney sahillerimizde Antalya-Kaş-Kemer bölgelerinde idik. Zaten haftalık yazımızı da o yüzden yazamadık. Bu vesile ile sektörde yer alan bir çok kişi ve kurumla yakından görüşmek ve bilgi alma şansı yakaladık. Havaalanından şehir içine transfer yapan şirketlerden, turistik restoran kafe sahiplerine, tatil köylerinden, o tesislerde çalışmakta olan insanlara kadar birçok kişiden görüş aldık. Yazının sonunda yazacağımızı şimdiden yazalım; turizmden yana haberler çok tatsız.
Her şeyden önce ortalıkta elle tutulur sayıda turist yok. Sadece belli ülkelerden ve çok az sayıda turist gelmiş durumda. Alınmış olan rezervasyonların düşüklüğü de cabası. Hacim o kadar düşük ki turizm yan sanayindeki bir çok şirket ya da esnaf daha doğru dürüst siftah yapmamış bile. Konakladığımız otelde bile birçok iç mekân kapalı idi.
Zaten lokanta ve kafeler, pandemi sürecinde en ağır darbeyi alan sektörler oldular. Turistik olanları kısmen biraz şanslı olsalar da onlar da hacim ve talebin düşüklüğünden zarar ettiler. Mevcut rakamlarla bu senenin döndürülmesi çok zor görünüyor. Turistik tesislere yan ürünler satan (temizlik malzemeleri, gıda, taşımacılık gibi) sektörlerden insanlar da nispeten bir hareketlilik olduğunu ama geçmiş senelere kıyasla satışların düşük olduğunu söylediler.
Konakladığımız bir tatil köyünün yöneticisi tesisin yüzde yedi doluluk oranı ile çalıştığını belirtti. Eski yıllarda bu oranın yüzde yedi boş kalma olarak gerçekleştiğini de ekledi. Aradaki makasın büyüklüğü ve neden olduğu rakamsal kayıp çok ciddi boyutlarda. Tesisin çalışanları da bu anlamda huzursuzlar. Bir süre daha böyle giderse kapasite düşüklüğüne bağlı olarak ücretsiz izin hatta işten çıkarma durumlarının olabileceğini söylediler.
Görünen o ki aşılama iyice yaygınlaşıp, toplum bağışıklığı seviyesine gelinceye dek genel bir rahatlama olmayacak. Bir de AB’nin Türkiye’de yapılan aşıları (Sinovac) kabul etmeme durumu var. Şu an için bu aşı inceleme altında ama kabul görmedi. AB yakında Türkiye dahil bazı ülkelere sınırları açacağını söyledi ama kendi kabul ettiği aşıları olmuş olanlara. Ezeli vize sorununun yanına bir de aşı eklendi, hayırlı olsun.
Şampiyonlar Ligi finalinin İstanbul’dan alınmasından, İstanbul Formula 1’in iptal edilmesine kadar bir çok alanda darbe yedik. Bir an önce AB ile gerekli görüşme ve anlaşmaları yapıp ülkemize turist ve döviz girişini eski günlerine geri getirmemiz gerekiyor. Yoksa bu sene de kayıp demektir.