Venezuela’da geçtiğimiz hafta bir darbe oldu, daha doğrusu siyasi bir darbe girişimi. 2013’ten bu yana ülkeyi yöneten Başkan Maduro’nun siyasi rakibi, meclis başkanı, muhalefet lideri Juan Guadio kendini ülkenin meşru lideri ilan etti. Çok geçmeden ABD ve AB de Guadio’nun başkanlığı tanıdıklarını açıkladılar. Bu, bildiğimiz anlamda bir darbe değil. Merkezi iktidarın dışındaki bir otoritenin kendini meşru ilan etmesi ve dış güçlerin de o otoriteyi tanıyarak, merkezi iktidarı bypass etmesi ile yapılan bir darbe.
Peki nedir bu iş ve Venezuela’da neden böyle bir şey oldu? Önce Venezuela’nın yer altı kaynaklarına bir bakalım. Venezuela 300 milyar varil rezervi ile Dünya’nın en büyük petrol yataklarına sahip. OPEC’in Müslüman olmayan birkaç üyesinden biri. ABD’nin rezervlerinin yaklaşık 20 milyar varil olduğunu hesaba katarsak Venezuela’nın varlığının ne kadar büyük olduğunu görebiliriz. Ayrıca ülkenin ciddi altın madenleri de var. Ancak gelin görün ki bu kadar büyük varlıklara sahip olan ülke son yıllarda nerede ise açlıktan kırılıyor. Enflasyonu almış başını gitmiş durumda ve ülke büyük bir hızla, ABD başta olmak üzere Kuzey ve Güney Amerika ülkelerine göç vermekte.
Venezuela’nın bir önceki başkanı Chavez döneminden beri, ABD ve Batı ile arası açık. Chavez, ülkesinde başa geçince Batı bloğu ve ABD’ye karşı üçüncü dünyacı ve izolasyonist bir politika izledi. İçeride ise sosyal güvenlik ve benzeri halkçı uygulamaları uygulamaya koydu. Ancak şu var ki o zamanlar Dünya’da petrol fiyatı daha yüksekti ve Chavez’in rantabilitesi düşük ve bol kamu harcamalı ekonomik modeli petrol satışı ile sübvanse edilebiliyordu. 2013’te Chavez’in ölümü ile kendisinin dış işleri bakanlığı yapmış, eski sendikacı Maduro başa geçti. Chavez politikaları aynen devam etti ama hem Batı’nın baskısı hem de petrol fiyatlarının gevşemesi ile Venezuela’nın ekonomisi çöktü.
Burada hiç kuşkusuz ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerin Venezuela’nın yer altını kaynaklarına olan ihtiyacı ve bunları daha kolay, daha ekonomik olarak elde etme hırsı da var. Çünkü bu ülkelerin ekonomik çıkarları petrol başta olmak üzere enerji kaynaklarına aşırı derecede bağımlı ve bu bağımlılık ister istemez petrolü olan ülke ve bölgelerde sürekli olarak Batı’nın siyasi-askeri etkinliğine yol açıyor. Petrol zengini Ortadoğu’daki ABD varlığı malum. Dünya’nın rezerv parası doların tahtının sallanması zaten ABD’yi oldukça saldırgan hale getirmiş durumda. Venezuela ve Suudi Arabistan’dan sonra Dünya’nın üçüncü büyük petrol rezervine sahip olan İran’ın (yaklaşık 150 milyar varil) Batı ile nasıl kavgalı olduğunu hatırlayalım. Ya da elmas-altın zengini Sierra Leone vb. ülkelerdeki Batı varlığı ve bu ülkelerdeki fukaralığın boyutlarını. En pahalı yeraltı zenginliklerine sahip olan ülkelerin aynı zamanda en fakir ülkeler olmaları bu yüzden bizi şaşırtmamaları.
Hemen belirtmekte fayda var, Maduro ve Venezuela halkı da yalnız değiller. Türkiye, Çin, Rusya gibi güçlü ülkelerin de içinde bulunduğu birçok ülke Maduro ve Venezuela halkı ile dayanışma içinde olduklarını açıkladılar. Hatta Rusya, ABD’nin olası bir askeri müdahalesine kesinlikle engel olacağını açıkladı.
Venezuela’daki karışıklığa dönersek muhalefet liderini de incelememiz gerekir. Kendisi 35 yaşında, Hollywood artistlerine benzeyen birisi ve ABD’nin politik tarafı çok güçlü George Washington üniversitesinden mezun. 2009’dan beri Venezuela’da siyasette ve 2018 sonundan beridir de meclis başkanı. ABD ile olan yakınlığını internetteki herhangi bir biyografisini okuyarak görebilirsiniz. ABD belli ki bursla en iyi üniversitelerinden birinde okuttuğu gençten verdiği hizmetin karşılığını istiyor. Geri kalmış ülkelerin, fakir insanlarını satın almak her zaman için emperyalizmin en etkili silahı olmuştur.
Hatırlarsınız, Türkiye’de 12 Eylül darbesi olduğunda ABD Başkanı Jimmy Carter’a “our boys have done it”, bizi çocuklar yaptı, diye haber verilmişti. Şili’den, Yunanistan’a, Türkiye’den, Musaddık’ın İran’ına kadar ABD’nin çocukları kendilerine verilen görevleri hep yerine getirdiler ve kendi ülkelerinin değil ABD çıkarlarının bir numaraları koruyucusu oldular.
ABD’nin şimdiki boy’u Guadio bakalım Venezuela’da başarılı olabilecek mi, göreceğiz? Ama olsun ya da olmasın bu yeni darbe tipinin, Batı ile dalaşan diğer ülkelerin tepesinde de Demokles’in kılıcı gibi sallanacağını görmek zor değil. Nasıl ki 1960’larda Vietnam’a müdahale, 21yy’da Libya’ya, Suriye’ye, Irak’a müdahale olarak karşımıza çıktı ise soğuk savaş dönemindeki askeri darbeler de bu yeni tip darbe modeli ile karşımıza çıkabilir ve ülkeden ülkeye yayılabilir. Türkiye de dahil hedef ülkelerdeki insanlar ve siyasetçiler bu yüzden çok dikkatli olmalı. Dileriz ki bu tarz rezillikler; darbelerden, Batı’nın müdahalelerinden çok çekmiş olan ülkemizde yaşanmaz.