ABD Başkanı Biden, geçtiğimiz gün bu şekilde bir ifade kullandı; Putin bir katildir. Ardında da ekledi; yaptıklarının bedelini ödeyecek, yakında herkes görecek. Şu ana kadar, Biden’ın seçildiğinden beri yapmış olduğu en ağır açıklama diyebiliriz. Üstelik bir anlamda şaşırtıcı da zira Biden’ın Trump’tan sonra daha diplomatik daha nazik bir üslup kullanması bekleniyordu.
Rusya da buna yanıt olarak Washington büyükelçisini geri çekti. Şimdilik geçici bir tepki. Kalıcı olarak diplomatik ilişkiler kesilir mi? Zannetmiyoruz ama bekleyip görmekte fayda var.
Bu açıklamanın Türkiye hatta tüm Avrupa ülkelerine etkileri olacaktır. Bir anlık öfke ile söylenmiş bir söz olduğunu düşünmek yanlış olur. Biden son derece özenle seçilmiş kelimeler kullandı. Bırakın bir devlet başkanını, bir insanı bile katil olma gibi ağır cezalık bir suçla itham etmek ciddi bir olaydır. Biden bu açıklaması ile Rusya devlet başkanı kadar onunla işbirliği yapacak kişi ve ülkeleri de suçlamış oluyor. Katil’in suç ortağı yani onlar da suçlu.
Burada mesaj sadece siyasi değil aynı zamanda ekonomiktir. ABD’nin küresel hegemonyası ciddi şekilde sarsılıyor. Artık karşısına başka güçler çıkmakta. Rusya ve Çin zaten malum. Bölgesel olarak da AB ülkelerinin bazıları ve hatta Hindistan ile İran’ı da sayabiliriz.
1945 İkinci Dünya Savaşı Zaferi ve onunla başlayan Bretton Woods dönemi artık sallantıda. ABD, 1970’ten sonra doların altınla bağını koparınca karşılıksız dolar basabilmek gibi muhteşem bir silaha sahip oluştu. 1991 soğuk savaşın bitişi ile de ABD merkezli neo-liberal düzen adeta Dünya’nın tek geçer siyasi-ekonomik düzeni oldu. 2001 İkiz Kuleler saldırısı ilk ciddi meydan okuma idi. Ardından 2008 krizi geldi. Pandemi ile de zaten artık ülkelerin arasındaki seyahatler bile kısıtlanmış durumda.
ABD’nin Putin’e söylediği sözün bizce asıl muhatabı ABD’nin Avrupa’daki müttefikleri. Buna kısmen Türkiye’yi de dahil edebiliriz. ABD bu açıklama ile Almanya ve Fransa başta olmak üzere Avrupa’nın önde gelen ülkelerine Rusya ile işbirliğini azaltmaları çağrısında bulunuyor. İlişkilerin kopması zaten mümkün değil ama özellikle enerji ve silah alanındaki işbirliğinin sıfırlanmasını istiyor. Zira bu iki alan oldukça stratejik alanlar. Zamanla siyasi işbirliğine hatta müttefikliğe dönüşme ihtimali kuvvetli alanlar.
Türkiye ile S-400 konusu ve yaptırımlar zaten gündemde. Almanya, Rusya ile Kuzey Akım doğalgaz projesi üzerinde çalışıyor, ikinci fazı hayata geçecek. ABD bu işe karşı. Hatta Almanya’yı yaptırımla tehdit ediyor. Benzer şekilde Fransa. Daha önce NATO’dan çıkıp Avrupa ordusu kurmaktan bahsediyordu. Önce Sarı Yelekliler Paris’in altını üstüne getirdiler ve ardından Fransa’nın silah sanayinde önde isimlerden bazıları çeşitli kazalarda vefat ettiler. Sadece Avrupa da değil. Hindistan da Rusya’dan S-400 alma peşinde, ona da yaptırım ikazı geldi.
Teşbihte hata olmaz; ABD bir tür kıskanç sevgili gibi hareket ediyor. Kendisinden başkasının sevilmesine tahammül edemiyor. Sokak Türkçesinden ödünç alırsak, müttefiklerine “ya benimsin ya toprağın” diyor. Şunu unutuyor: Türkiye, Fransa, İran, Çin daha Amerika kıtası keşfedilmeden önce de vardılar. Köklü devletler idiler. Bugün de öyleler. Bazılarının o zaman bile aralarında ilişkileri, ticaretleri vardı. ABD tarih satrancında oyuna çok sonradan dahil oldu. Diğerlerinin eskiyi unutmasını istiyor. Mümkün mü?
Bu çağda bu tehditler işe yaramaz. Ama ABD’nin de eli boş durmayacak. O zaman ne olacak? Savaş gibi bir ihtimal bizce kesinlikle söz konusu değil. Ancak son yıllarda Proxy war denen taşeron savaşları üzerinden çatışmalar olabilir. Desteklenen terör örgütleri, siber saldırılar, ortaklara yaptırımlar, ambargolar daha da şiddetlenebilir. Üçüncü Dünya Savaşı mümkün değil ama İkinci Soğuk Savaş başladı diyebiliriz. Üstelik bu sefer iki kutuplu da değil. Oyunda çok fazla oyuncu var.
Ülkemiz açısından bakılırsa… Coğrafyamızın makus talihi olan denge politikası ve büyük güçleri bir arada idare etme mecburiyeti aynen devam edecek gibi gözüküyor. Hem dış politikada hem de ekonomide ideolojik hayallere göre değil rasyonel, akılcı politikaların gerçekçiliğine göre hareket etmeliyiz. Düşman değil, dost kazanmalıyız. Yoksa işimiz zor.