Son bir haftadır döviz kuru karşısında Türk Lirası’nın değeri son derece dalgalı bir grafik çizdi. Dolar kuru önce dokuz liralara yaklaşırken, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın istifası ve takip eden olaylar sürecinde yeniden sekiz liralara düştü.
Bir ülkenin parasının değeri, o ülkede insanları, şirketleri ve ülkeyi yöneten tüm kurumları çok ilgilendirir. Onların alım gücünden, gelir ve giderlerine kadar birçok kaleme etki eder. Hele ki Türkiye gibi dış kaynağa, yabancı sermayeye muhtaç olan bir ülke için bu çok daha kritik bir konudur. Enerji başa olmak üzere birçok kalem ihtiyacını yurtdışından satın alan ülkemiz için kendi parasının yabancı paralar karşısındaki değeri hayati bir önem taşır.
Bu konulardaki renkli yorumları ile tanınan Osman Altuğ hocamız bir ülkenin parasının değerini o ülkenin üretim gücünün belirlediğini söyler. Ülke ne kadar üretiyorsa parası o kadar değerli olur der. Bu tespitini de şu güzel örnekle anlatır.
Bir ülke iki yüz lira dolaşıma koysun ve o ülkede iki yüz tane tavuk bulunsun. Bu tavuklar da birer tane yumurta versin. Yani iki yüz lira yumurta üretilmiş ve buna karşılık iki yüz lira para basılmış durumda olsun. Bu ülkede bir yumurtanın fiyatı bir lira olur.
Eğer o ülkede tavuklar üretimi artırır, yumurta sayısını dört yüze çıkarırsa; dört yüz yumurtaya karşı iki yüz lira tedavülde olur. O zaman bir yumurtanın fiyatı elli kuruşa iner. Yani paranın alım gücü, dolayısıyla değeri arar.
Yok eğer üretim düşerse ülkede yüz tane yumurta kalırsa, o zaman da bir yumurtanın fiyatı iki liraya yükselir. Paranın değeri, alım gücü düşer.
Ve yine o ülkede üretim artmadan, iki yüz yumurtaya rağmen karşılıksız para basılırsa; örneğin tedavüldeki para iki yüz liradan sekiz yüz liraya çıkarılırsa o zaman da bir yumurtanın değeri dört lira olur. Fiyatı artar, yani enflasyon olur.
Özetle bir ülkenin parasının değerini o ülkeyi yöneten bürokratların alacağı kararlar, siyasi baskılar vs. belirlemez. Siyaset, paranın alım gücünü tayin edemez. O zaman ne yapmak gerekir sorusuna da Osman Hoca o renkli üslubu ile şöyle yanıt verir: Hükümetler üreticileri yani tavukları korumalı, yatırımcılara yani horozlara iyi bakmalıdır. Karşılıksız para basmamalı, üretilen malların, yumurtaların, ziyan olup gitmemesini sağlamalıdır.
İşin örnek kısmını bir kenara bırakırsak, Türk Lirası’nın aşırı değersiz hali gerçekten üzücü ve düşündürücüdür. Dünya paraları içerisinde dolar’a karşı en çok değer kaybeden paraların arasındadır. Bu, ülkemizin hem alım gücünü düşürmekte hem aşırı dalgalı piyasa olgusuna yol açarak yatırımcı güvenini azaltmaktadır.
Burada bir noktaya daha dikkat çekmek isteriz. Türk Lirası’nın değerinin aniden aşırı bir şekilde artması da iyi olmayacaktır. Zira bu, düşüşten önce yapılmış olan tüm ticari işlemleri, sözleşmeleri zora sokacaktır. Aşırı dalgalı kur hareketleri her zaman için güvensizlik verir.
Kaç zamandır bu sütunlarda hep yazdığımız gibi ülkemiz ekonomisinin düzlüğe çıkmasının yolu gerçek anlamda serbest piyasa ekonomisine geri dönmesidir. Bağımsız, tarafsız hakem görevi gören bir merkez bankası, hukukun üstünlüğü, kuralların sürekli değiştirilmemesi, tarafsız yargı bu dönüşümün olmazsa olmazıdır.
Demokrasi, hukuk, şeffaflık ve hesap verme olmadan ekonomik refah ve kalkınma olmaz. Ancak belli bir süre için rakamlar şişer, zamanla onların da köpüğü alınır.
Küresel ekonominin bu değişmez kurallarına bağlı kalırsak o zaman ülkemiz hem iç hem de dış yatırımların arttığı bir yer haline gelir. Üretimi ve dolayısıyla parasının değeri işte o zaman artar.
Bürokratik bir takım ayak oyunları, şark kurnazlığı, ben yaptım oldu kafası ancak günü kurtarır. Gün gelir, günü de kurtarmamaya başlar.