Türkiye’nin de aralarında bulunduğu kapitalist, sınıflı toplum memleketlerde toplumun ana omurgasını orta sınıf oluşturur. Türkiye’nin siyasi-sosyal hayatında buna ortadirek denir.
Yakın tarihimizde bu sınıfın siyasi refleksleri çok ciddi sonuçlara yol açmıştır. En önemlisi ve etkisi halen devam etmekte olanı ise 2001 krizi ile bu sınıfın eski siyasal düzene gösterdiği tepkidir.
Seçimden aylar önce her gün protesto yürüyüşü yapan Eminönü esnafı, başbakana yazar kasa fırlatan bakkallar, el konulan, kapatılan bankalar, kitlesel okumuş işsizler vs. Tüm bunlar 2001-2002’nin huzursuz orta sınıfının huzursuzluğunun alametleri idi. Zaten o biriken öfke de sandıkta bir depreme yol açmıştı. 2002’den bu yana siyasi hayatımıza bakarken o huzursuzluğun bir tetikleyici olduğunu görmek lazım.
Ancak Türkiye’nin makus talihi olsa gerek ülke yine başladığı yere döndü sayılır. Yine pahalılık, yine huzursuzluk ve belki de tarihinde görülmemiş bir fakirlik ile karşı karşıya.
Faizi düşük tutarak enflasyonu düşürmek gibi eşi benzeri görülmemiş, tamamen deneysel bir yönteme maruz bırakıldık. Bunun halka faturası da zenginin daha zengin, fakirin daha fakir, orta sınıfın da fakirlerin arasına katılması oldu.
Buna bahane olarak bazı spekülatörler, fırsatçılar fiyatları yükseltiyor gibi bir takım açıklamalar getirildi. Daha önceki yıllarda üst akıl, faiz lobisi gibi komplo teorileri ile olayları açıklama adetinin devamı bu. Elbette durumdan vazife çıkaran birkaç fırsatçı vardır. Ancak ana politika hatalı olunca pansuman tedbirlerle, bazı hayali düşmanlara suçu yıkarak durumu kurtarmak mümkün değil.
Ülkemizde çok ciddi ve hızlı bir şekilde orta sınıf eriyor. Eskiden maaşla ev alabilen, son model cep telefonuna sahip olabilen, bir hafta sonu Avrupa’ya tatile gidebilen insanlar artık elektrik faturasını nasıl ödeyeceğini düşünüyor.
Geçen haftaki yazımızda bahsetmiştik, sabit gelirli insanlar için artık ev almak şöyle dursun, bazı şehirlerde kirada oturabilmek bile hayal olmak üzere. Ve gidişat bunun düzeleceği yönünde değil. Fiyat artışları bir noktada sabitlense de geri gelmesi pek beklenmiyor.
Buna mukabil insanların gelirleri aynı oranda artmıyor. Hele ki sabit gelirli insanlar maaşlarına enflasyon oranı kadar zam alabildikleri için ve açıklanan resmi enflasyon oranı piyasadaki gerçek pahalılığın kat be kat altında olduğu için o kesim özellikle fakirleşmekte.
Yol ve yemek parası almadan asgari ücretle çalışan bir kişi için aldığı paradan elinde hiçbir şey kalmaması ihtimali var. Sadece bu yüzden çalışmayıp evde oturmayı tercih eden insanlar duyuyoruz. Umutsuzluk bir tür nihilizme dönmeye başlamış durumda.
Yaşanan ciddi kur ve enflasyon şokunun bir başka özelliği ise Dünya’da da benzeri bir durum olması. Enflasyon diğer ülkelerde de artıyor, bu doğru. Ancak ülkemizde yanlış para politikaları ile kur aşırı yükseltilmeseydi nispeten çok daha yaşanabilir fiyatlar ve şartlar olurdu. Yurt dışı kaynaklı enflasyon çok daha hafif hissedilebilirdi. Ama artık geçmiş olsun…
2001 krizi ile başlayan orta sınıf huzursuzluğu 2002 seçimlerinde ülkemizde bir siyasi devri kapatmış, yenisini açmıştı. Bakalım bu yaşadığımız kriz nelere yol açacak?