Geçtiğimiz haftaki yazımızda konut sorunundan, giderek artan kira ve satış bedellerinden bahsetmiştik. Yazının sonunda ise artık hayata yeni atılmış, sabit gelirli yeni nesil için ev almanın hayal olduğunu belirtmiştik.
Bu cümlemize çok fazla sayıda tepki aldık. Destek ve sitem anlamında tepki… Birçok okurumuz bu durumun sadece yeni mezunlar için değil, hali hazırda çalışanlar için de söz konusu olduğunu söylediler. Öte yandan mevcut öğrencilerin yaşamakta olduğu kira ve barınma sorununa değindiler.
Gerçekten de son zamanlarda yüksek kiralar ve yurt sıkıntısı nedeni ile üniversite okumak için başka şehirlere göç etmiş olan öğrencilerin ciddi bir konaklama sorunu var. Hem kiralar yüksek hem kiralık ev bulmak zor hem de yurtlar da yer yok.
Bu durum artık öyle bir hal aldı ki belediyeler otel odaları ya da çeşitli sitelerde evler kiralayıp öğrencilere yer bulmaya çalışıyorlar. Kimi öğrenciler protesto etme anlamında sokaklarda yattılar. Yürüyüşler, gösteriler dahi yapıldı ama netice yok. En azından şimdilik.
Kimi sosyal medya paylaşımlarında daha önceden öğrenciler için yurt olarak yapılmış çeşitli binaların başka amaçla kullanıldığı bilgisi paylaşıldı. Ya da yurt olarak kullanılan binaların zamanında tahliye edildiği ve amacı dışında işler için kiralandığı. İşin içinde yine rant var.
Belediyelerin hizmetlerinden bahsettik. Başka birçok çözüm önerisi de sunulmakta. Lojmanların, sahil beldelerinde yazlıkların, atıl evlerin, kışlaların vs. kullanılması gibi. Bunlar zor olduğu gibi hukuki engelleri de olan ve geçici çözümler. Zaten fazla da taraftar bulamadılar.
Asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta ise başka. Türkiye’de neden bu kadar çok üniversite ve üniversite öğrencisi var? Bunlar uluslararası standartlara göre gerçekten üniversite midir? Verdikleri eğitimin, diplomanın yurt dışında bir karşılığı var mıdır?
Yani üniversite öğrencisi dediğimiz insanlar gerçekten bir üniversite öğrencisi eğitimi alacaklar mı? Sayı arttıkça kaçınılmaz olarak bu kadar yoğun bir kitleyi desteklemek için gereken yan sanayi ve yan ihtiyaçlar da artıyor. Üniversiteler bir kanun ile kuruluyor ama gerekli olan yurtlar, hocalar ve eğitim kalitesi bir kanunla var edilemiyor.
Denize kıyısı olmayan yerlerde denizcilik meslek yüksek okulu, turizmi çok az olan şehirlerde turizm yöneticiliği, ya da bir otobanın kenarında bir tek binadan müteşekkil kampüsler gibi… Bunların hepsi Türkiye’nin içine gömüldüğü rakam ve büyüklük gösterişi hastalığının bir sonucu. İngiliz dili ve edebiyatı mezunu olup, İngilizce adres tarif edemeyen insanların konut sorununa bir de bu açıdan bakmak lazım.
Kaldı ki Türkiye’de genel olarak eskiden beri var olan diploma şehvetini, dünya ülkeleri büyük ölçüde aştılar. En azından gelişmiş olanları. Kanada, Yeni Zelanda gibi ülkelerin göçmen programları var. İnternette bir araştırma yaparsanız hangi mesleklerden insan aradıklarını rahatlıkla görebilirsiniz. Aşçı, bahçıvan, boyacı, tır şoförü gayet revaçta iken işletmeci, mühendis, hukukçu veya insan kaynakları uzmanının adı bile geçmiyor. Rahmetli Çetin Altan her zaman meslek kavramına vurgu yapar, 21. yy’ın meslekli insanların yüzyılı olacağını söylerdi.
Yarı profesyonel orduya geçilmesi ile askerliği yedek subay ya da kısa dönem yapmak da artık çok bir anlam taşımıyor. Üniversite diploması Türkiye’de sadece bir kâğıt olma yolunda ilerliyor. Yurt bulamadığı için sokaklarda yatan arkadaşlara hayata bir de böyle bakmalarını öneririz. Dünya çapında geçerli bir meslek mi yoksa kendi ülkende bile işe yaramayan bir diploma mı?