Bu soruyu salgın günlerinde çok duymaya başladık. Kapitalizm yıkılır mı? Salgın bittikten sonra bambaşka bir Dünya’nın bizi beklediği ve mevcut, kurulu iktisadi düzenin yıkılacağı iddia ediliyor.
Yanıta geçmeden önce hemen ekleyelim ki şu an kapitalizmin karşı karşıya bulunduğu tek sorun Korona virüsü salgını değil. Dünya genelinde bir para krizi, petrol fiyatı savaşı, negatif faiz ve talep eksikliği ve buna bağlı bir küçülme de mevcut. Başka konular oldukları için bu yazıda onlara değinmeyeceğiz.
Öncellikle, virüs salgınının kapitalist sistemi yıkacağı iddiası pek gerçekçi değil. Yaşadığımız Dünya’da bütün büyük ekonomiler bu sistem üzerine kuruludur.
Üretim, servis, tarım ve hizmet sektörleri bu sistemin esasları üzerine işletilirler. Bütün bu ülkeler birbirlerine ticari olarak bağlıdır. Birinin ya da birkaç tanesinin sistemin dışına çıkması sistemi yıkmayacaktır.
Peki o zaman salgından sonra hiçbir şey değişmeyecek, her şey eskisi gibi devam edecek mi diyoruz? Hayır, bu da olmayacak.
Görünen o ki kapitalist sistem bu salgından çeşitli değişiklikler, restorasyonlar geçirerek çıkacak. Bunların en başında ise artık devletin ekonomiye daha çok müdahale ettiği bir model geliyor.
İspanya’da özel hastanelerin kamulaştırılması, birçok ülkede stratejik şirketleri devletin hissedar olarak iflastan kurtarması, bazı ilaç, maske ve diğer ihtiyaç maddelerinin dağıtımının devlet tekeline alınması bunun örneği.
Ülkemizde de maske dağıtımı devlet tarafından üstlenildi. Varlık Fonu’nun zor durumdaki bazı stratejik şirketlere ortak olmasının önü açıldı. Belli süre için işten çıkarmalar yasaklandı. Bütün bunlar o eski püriten serbest piyasacı ekol için kabul edilmez uygulamalar. Ama bugün için doğal karşılanıyor hatta artık talep ediliyor.
Bir başka gelişme de hem ülkemizde hem de ABD dahil birçok ileri kapitalist ülkede vatandaşlara devlet tarafından yardım paraları ödenmesi oldu. Geçen hafta yazdığımız vatandaşlık maaşı uygulamasının ilk adımları diyebiliriz. Kalıcı olacak mı, göreceğiz.
Bir zamanlar ülkemizde büyük tartışmalara yol açmış olan ithal ikamesi de yeniden gündeme gelmeye başladı. Dezenfektanlarda kullanılan bazı kimyasallardan, maskelere, solunum cihazlarına kadar yurtdışından daha ucuz ithal edilen ürün ve malların; daha pahalı da olsa yurtiçinde milli imkanlar dahilinde üretilmesi fikri yeniden canlandı. Buna dair Almanya ve
Fransa’da ciddi tartışmalar başlamış durumda.
Kurulu düzenin nasıl şekilleneceğini, ne şekilde devam edeceğini biraz da salgın sonrası insanların tüketim alışkanlıklarının alacağı şekil belirleyecek. Bugüne dek kapitalizm her daim tüketimi yüceltti. İnsanları tüketmeye, sürekli bir şeyler satın almaya teşvik etti.
Cep telefonundan arabaya kadar, sahip olunan varlıkların en yeni modelleri ile değiştirilmesi adeta kışkırtıldı. Sosyal medya hesaplarında seyahat, yemek, içecek, kıyafet resimleri paylaşmak gayet normal karşılanırdı. Bu tarz resimler paylaşmak adeta bir sosyal statü göstergesiydi.
Bizce salgının bir neticesi de insanların tüketim alışkanlıklarının değişmesi olacaktır. Buna kesin diyemeyiz. Ancak bundan sonra -hele ki salgının ileride başka dalgaları olursa- insanların daha tutumlu, daha hesaplı oldukları bir Dünya başlayabilir. İleride gelmesi muhtemel kötü günler için birikimler yapmak eski tüketim çılgınlığının yerini alabilir. Turizm bunların başında gelecek ve ikinci-üçüncü salgın dalgalarının duyulduğu bölgelere olan turistik faaliyetler kesintiye uğrayacaktır. Sağlık, sağlık sigortası, check up, spor, sağlıklı beslenme ile ilgili harcamalarda artış olması beklenebilir.
Çevre şartlarının müsait olduğu yerde, köy ve kasabalarda kendi kendine yetecek kadar tarımla uğraşmak yeni bir trend olarak başlayabilir. Buna büyük şehirlerden küçük kasaba ve köylere göç de eşlik edecektir. Çünkü salgın, karantina, sokağa çıkma yasağı günlerinde büyük şehirler çok daha zorlu ve sıkıcı yerler oluyorlar. Ayrıca olası bir gıda sıkıntısında büyük şehirlerde karın doyurmak daha zor olacaktır.
Yüksek nüfuslu kentlerdeki insanlar için de onları evde oyalayacak olan oyun konsolları, müzik, el işleri, hobi uğraşları gibi alanlarda tüketimin artması beklenebilir.
Yazının başındaki sorumuza dönersek: kapitalizm yıkılmayacak. Ancak daha kurallı, daha devletçi, daha sosyal korumacı bir hal alacağını öngörmek zor değil. Bu noktada en kritik soru işareti ise salgın sonrası insanların tüketim alışkanlıklarının alacağı haldir. Yaşayıp, göreceğiz.