Ülkemizde hızlı değişen bir gündem var, her zaman da öyle olmuştur. Bazen ekonomi bazen siyaset bazen de dış politika. Hızlı, yıkıcı, bol tartışmalı gündemler. Geldikleri gibi gidiyorlar ama halkın gündemi denen gerçek konulara bir faydaları olmuyor. Üstelik gerek iktidar gerekse muhalefet tarafından bazen araç olarak da kullanılıyor. Fakat bunlar gerçek gündemi unutturamıyor, çünkü gerçek gündem giderek ağırlaşmakta.
Geçtiğimiz günlerde Montrö anlaşması üzerine yayınlanan bir bildiri ciddi tartışmalara sebep oldu. Suç ise eğer, kanunlar gereğini yapacaktır, bizim konumuz bu değil. Daha önce de kabine revizyonu, NATO’dan çıkma, Ay’a seyahat, Kıbrıs’ın ilhak edilmesi, Türk ülkelerinin birleşmesi, milletvekili transferleri gibi gündem maddeleri günlerce tartışıldı. Bunlar ilk aklımıza gelenler. Her gün yeni bir tanesini işitiyoruz. Birkaç gün hareketli bir şekilde tartışılıyor sonra da unutuluyorlar.
Ancak halkın ekonomiye dair gündem maddeleri var ki onları konuşan ve çözüm üreten yok. Onlar da ekonomi, giderek zorlaşan hayat şartları, pahalılık ve yaklaşan işsizlik fırtınası…
Sırası ile yazarsak, önce enflasyonu ele alalım. Resmi rakamlara göre en son açıklanan enflasyon yüzde 16 seviyelerinde. Resmi olanın bile yüksek olduğu bir enflasyon bu. Aylık yüzde 1’den fazla bir orana tekabül ediyor. Üstelik Dünya’da da para basıldığı, enflasyon olmasının istendiği bir dönemdeyiz. Dolar endeksi dahil bir çok teknik göstergenin daha da enflasyonist dönemlere gidilebileceğini işaret ettiği bir dönem.
Ancak bu yüzde 16 rakamı ne kadar gerçekçi? Gittiğiniz markette yaptığınız standart alışverişin değişen tutarına, ödediğiniz elektrik-doğalgaz faturalarına, arabanıza aldığınız benzine kadar bakarsanız siz de görürsünüz. Günlük hayatın enflasyonu çok ciddi bir şekilde artmış durumda.
Geçtiğimiz günlerde Metropoll Araştırma Şirketi bir anket yayınladı. Bu ankette “Sizce markette-pazarda gördüğünüz gıda fiyatları enflasyonu ne kadar” sorusuna yüzde 46.8’lik bir kısım “yüzde 40 ve üzeri” şeklinde yanıt vermiş. Yani halkın yarısına yakını enflasyonu yüzde 40 seviyelerinde hissediyor ki bizce de doğrusu bu. Peki, yaşanan yıllık enflasyonun yüzde kırk seviyelerinde olduğu ülkemizde hane halkının geliri ve birikimlerinin alım gücü bu oranda arttı mı? Hayır. İşte bunun adına fakirleşmek denir.
Bir başka konu işsizlik. Malumunuz pandemi sürecinde işten çıkma yasağı vardı. 17 Mayıs tarihi itibarı ile kaldırılıyor. Daha şimdiden yakın çevremizde bu tarihte işten çıkarılacağı tebliğ edilmiş kişiler var. O tarih yaklaştıkça bu tarz tebliğler ve işten çıkarmalar artacaktır. Her ne kadar hükümetin bunu 30 Haziran’a kadar uzatacağı iddiaları varsa da eninde sonunda bu yasak kalkacak. Mevcut ekonomik şartlarda gerçekleşirse bir işsizlik tufanı yaşanmasını kaçınılmaz görüyoruz.
Ayrıca pandemi ve kısıtlama sorunları da devam ediyor. Özellikle esnafın bir kısmı bundan büyük zararlar görmüş halde bulunuyor. Hafta sonu yasakları yeniden başladı. Hafta içi çalışan insanların sokağa çıkıp tüketim yapıp ekonomiye katkıda bulunabildikleri zaman genelde hafta sonu idi. Bu kapı kapanmış durumda. Tabii ki bunun bir zaruret olduğunun farkındayız, zira vakalar ciddi şekilde arttı. Her şeyin başı sağlık. Ancak bir yandan da hayat devam ediyor. Geçim derdi de. Bu anlamda tek umudumuz aşılamanın bir an önce tamamlanması ve eski normale dönmemiz.
Önümüzde yaz ayları var. İç ve dış turizm sezonu yaklaşıyor. Dış turizmin görünen o ki bu sene de sorunlu geçecek. Ancak en azından iç turizm açılabilirse bir canlılık sağlanabilecektir. Fakat ülkemizin ezeli sorunu olan yabancı kaynak ihtiyacı yani döviz girdisi için dış turizmin açılabilmesi çok kritik. Bu noktada da aşı pasaportu ve benzeri siyasi konular devreye giriyor.
Yazının başında değindiğimiz gibi halkın gündemi basının ve siyasilerin gündeminden farklı. Bu fark giderek açılıyor ve halk için katlanılması daha da zor bir hal almaya başladı. Ülkeyi yönetenler bu konu ile ilgilense ve muhalefet bunları gündemde tutsa bizce çok daha iyi olur.