Son birkaç senedir ekonomik durgunlukla hatta adı konmamış bir ekonomik krizle boğuşan ülkemizde zaten bozuk olan gelir dağılımı adaletsizliği daha da bozulmakta. Gelir dağılımı adaletsizliği yıllardan beridir Türkiye’nin önemli bir sorunudur. Ancak son yıllarda artan ekonomik sorunlarla birlikte bu adaletsizlik daha da arttı.
Bu noktada rakamları incelemeden önce Gini katsayısı (GK) adlı bir veriden bahsetmemiz yerinde olacaktır. Gini katsayısı 1912 yılında sosyolog ve istatistikçi Corrado Gini tarafından geliştirilmiş bir katsayıdır ve gelir dağılımındaki adaleti ölçmek için kullanılır. Nasıl hesaplandığına dair uzun ve akademik açıklamalara burada yer vermeyeceğiz, nasıl yorumlandığı konumuz açısından daha önemli. Buna göre GK, 1 ile 0 arasında bir sayıdır. Bu sayı 1’e ne kadar yakınsa o ülkede gelir dağılımı o kadar bozuk, 0’a ne kadar yakın ise gelir dağılımında o kadar adildir. Teorik olarak Gini katsayısının 0 olduğu durumda ülkede milli gelir her bir birey tarafından eşit olarak paylaşılıyor, 1 olduğunda ise ülkedeki tüm milli geliri sadece bir kişi kazanıyor anlamına gelir. GK bu anlamda tüm ciddi bilimsel analizlerde gelir dağılımını ölçmek için bir gösterge olarak kullanılır.
2018 yılı sonunda açıklanan TÜİK verilerine göre Türkiye’de GK 0.405 iken bir önceki seneye göre 0.01 artış gösterdi. 2016’da da bu oran 0.403 idi. GK’da artışlar hep bu şekilde yüzde birlik katsayılar şeklinde olur ve bundan ötürü bu artışlar küçük artış olarak yorumlanmamalıdır. 2018 yılında Türkiye’de en yüksek gelire sahip yüzde 20'lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2017'de bir önceki yıla göre 0,2 puan artarak yüzde 47,4'e yükseldi. Bu, bize ülkede ekonomik sıkıntıların arttığı bir dönemde bazı kesimlerin mevcut zenginliğini daha da artırdığını göstermektedir. 2001 krizinden sonraki birkaç yıl GK, Türkiye’de 0.35’lere yaklaşmış, gelir dağılımı nispeten düzelmişti, çünkü kriz tüm kesimleri vurmuştu. Ancak bu sefer durum farklı.
Bir diğer incelenmesi gereken alan ise gelir dağılımdaki bozulmanın nerede olduğudur. Türkiye’de Gini katsayısının en yüksek -yani gelir dağılımı adaletsizliğinin en bozuk olduğu- iller 0,443 ile İstanbul, 0,392 ile Adana, Mersin ve 0,387 ile İzmir’dir. Bu iller Türkiye’nin hem en kalabalık hem de sosyo-ekonomik açıdan en kozmopolit şehirleridir. Artan eşitsizliğin sosyal gerilimlere yol açması ihtimali en yüksek olan yerlerdir.
Hiç kuşkusuz bir ülkede gelir dağılımının düzenlenmesi iktisadi olduğu kadar siyasi bir sorundur da. Ülkeyi yöneten otoritenin tercihini kimden yana kullandığı bu konuda belirleyicidir. Türkiye’de 2017 sonu itibarı ile yaklaşık 13 milyon kişini sosyal yardım aldığını düşünürsek, ülkemizde yoksul kesimin büyüklüğünü görebiliriz. Yaratılmış olan tozpembe propaganda bulutuna rağmen tarafsız ve ciddi tüm veriler ülkemizde hem ekonominin küçüldüğünü hem de gelir dağılımında adaletsizliğin arttığını göstermektedir.
Siyasilerin aldığı kararlar bu adaletsizliği düzenleyici yönde olmak zorundadır. Son yıllarda bazı kesimlerin vergi borcunun silinmesi, belli kesimlere ayrıcalık sağlanması, üretimi ve gelir dağılımını bozan başka birçok uygulama dikkatleri çekmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz, sayıları hiç de azımsanamayacak olan sosyal yardıma muhtaç vatandaşlarımızın durumu ise tüm bunlardan bir fayda görmemektedir. Unutulmamalıdır ki dar gelirli ya da sosyal yardımla geçinen vatandaşlarımızın geliri Türk lirası bazındadır ve bu kesimler son bir yılda büyük bir alım gücü kaybına uğramışlardır.
Önümüzde bir seçim var. Her ne kadar yerel seçim olsa da ülkenin siyasi durumunda ötürü adeta bir genel seçim havasına dönüşmüş durumdadır. Seçime kadar bir aylık bir sürede, dengeli ve kontrol altında bir seçim ekonomisi izleyeceğimizi öngörmekteyiz. Seçim sonrası için ülke ekonomisine dair iyiden kötüye çeşitli senaryolar dillendirilmektedir. Gidişat ne yönde olursa olsun halkın büyük kesiminin son birkaç yıldır maruz kaldığı alım gücü kaybının telafi edilmesi için gerekli politikalar izlenmelidir.