Geçen haftaki yazımızda “paranın milliyeti yoktur”dan “ülkesi vardır”a nasıl geldiğimizi yazmıştık. Para, ülkeler ve devletler üstü olma statüsünü kaybetmişe benziyor. Rusya yaptırımlarını sadece bir ülkeye karşı görmemek lazım. Son otuz yıllık küresel düzen net bir şekilde yıkılıyor, yerine neyin kurulacağı ise halen net değil.
Bu yaptırımlarla adeta yeni bir silah deneniyor, yeni bir savaş yöntemi geliştiriliyor. Bunu siber saldırıların, ambargoların ve hatta enerji kesintilerinin takip etmesi bizce kaçınılmaz.
Yeni savaş yöntemlerinin arasında gıda da var ve bu anlamda tarım ciddi bir politik silah halini alıyor. Paranın ülkesi gibi tarımın ve gıda maddelerinin ülkesi kavramı hayatımıza giriyor. Bunun bir sonucu da ciddi bir tarım milliyetçiliği ve korumacılığı oluyor, olacak.
Ülkemiz de dahil olmak üzere bir çok ülkede bazı gıda maddelerinin ihracatına yönelik kısıtlamalar başlatıldı. Et fiyatlarının aşırı yükselmesi nedeni ile içerideki arzı arttırmak için Türkiye, Azerbaycan, KKTC ve Nahcivan dışındaki ülkelere et ihracatını yasakladı.
Kendisine uygulanan yaptırımlara tepki olarak Rusya beyaz şeker, şeker kamışı,
tahıl ihracatını durdurdu. Rusya’nın ayçiçek yağı konusundaki ciddi üretici konumu Türkiye de dahil bir çok ülkede kısıntılara ve fiyat artışlarına yol açtı.
Üstelik bu gelişmeler sadece Rusya-Ukrayna savaşı bölgesinde ve ekseninde de yaşanmıyor. Küresel bazda bir sorunla karşı karşıyayız. Dünya’nın öteki ucunda Arjantin bile bu yönde adımlar attı. Buğday, soya, tahıl ve bir çok ürününün hem üretimini hem de satışını regule eden kurallar koydu.
Zaten savaş hali yaşanan Ukrayna buğday, mısır, ayçiçeği yağı, gübre ihracatına yasak getirdi. AB üyesi olmasına rağmen AB ile arası her zaman sorunlu olan Macaristan da tahıl ihracatı yasağına katılan ülkeler arasında yer aldı.
Endonezya’dan, Cezayir’e, Kamerun’a kadar bir çok ülkede bu tarz yasaklar yürürlüğe kondu. Giderek daha da artacak ve kapsamı genişleyecek gibi görünmekte. Böyle giderse parası ile dahi gıda temin edilemeyeceği zamanlar gelecek.
Japonya, Norveç, Belçika gibi bazı ülkeler gıda konusunda ciddi oranda dışa bağımlılar. Bu tarz ülkelerde bu gidişle ağır gıda sıkıntıları başlayabilir. Yazının başında bahsettiğimiz yeni savaş-gerilim konsepti açısından çok net bir örnek olacaktır.
Bütün bunlardan çıkarılacak ders nedir? Nasıl ki enerjide, milli savunma sanayinde dışa bağımlı olmama çok önemli ise tarımda kendine yetebilmek de o kadar önemli bir hal aldı. Aslında hep öyleydi ama son otuz yıldır ciddi şekilde unutulmuş, ihmal edilmişti.
Bir zamanlar okullarda Türkiye’nin tarımda kendi kendine yetebilen yedi ülkeden birisi olduğu anlatılırdı. Bununla gurur duyulur, sınavlarda mutlaka sorulurdu. Yerli malı haftası kutlanır, bu bilinç aşılanırdı.
Ardından bu bilinci hakir gören, dışa bağımlılığı adeta yücelten bir zihniyet geldi. Şimdi ise o zihniyetin iflasını seyrediyoruz.
Yapılması gerekenler belli. Yeter ki istensin, ders alınsın…