Son zamanlarda günlük yaşamda etrafımızda çok sık duyduğumuz bir ifade var: Her şey çok pahalandı. Yani alım gücü giderek azalıyor, yani insanlar, hepimiz giderek fakirleşiyoruz. Üstelik bu sefer durum daha da ciddi. Zira sadece ülkemizde değil Dünya’da da giderek artan bir enflasyon baskısı var.
Bu durum özellikle sabit gelirli insanlar için çok daha zor. Zira onların aldıkları sabit gelir hiçbir zaman enflasyona oranla reel olarak artmaz. Bu yetmezmiş gibi KDV, SGK kesintileri gibi yasal yükler de onların hiçbir zaman kaçamayacakları yüklerdir.
Daha teknik olarak tanımlarsak enflasyon paranın değer kaybetme oranıdır. Bunun bir çok yan etkisi vardır. En ünlü yan etki ise yukarıda bahsettiğimiz hayat pahalılığıdır. Buna ek olarak, farkında olmasak da günlük hayatta enflasyonist dönemlerde hissedilen ticari ahlakın bozulması, çek ve senetlerin karşılıksız çıkmasının artması, bozuk para sorunu gibi meseleler de enflasyonun hediyesidir.
Bu noktada bir başka soru ise hangi enflasyon sorusudur. Türkiye’de resmi olarak bu oranının takibini TÜİK yapar. O da bir ürün havuzundaki çeşitli ürünlerin aylık artış oranları ile hesaplamaktadır. Sorun da burada yatmaktadır. O ürün havuzunda pinpon topundan kamyon lastiğine kadar bir çok ürün vardır. Ama halkın enflasyonu diye tabir edilen günlük gıda, elektrik, su, doğalgaz gibi kalemlerin sadece tek başına bulunduğu bir hesaplama değildir.
Elbette ki bu şekilde de olmayacaktır. Zira ekonomide tüm diğer ürünlerin de üretim ve satışının etkisi vardır. Kaldı ki vatandaş günlük hayatında maruz kaldığı enflasyonu kendisi zaten gözlemler. Cüzdanında hisseder. Etkisi hemen kendisini gösterir.
Ülkemizde bir başka sorun da bu açıklanan oranlara olan güvendir. Bu konuda daha önce bir çok görüş dile getirilmişti. TÜİK’in sadece belli market ve pazarlardan fiyat aldığı, fiyat politikasında siyasi baskılar olduğuna dair iddialar hep konuşuldu. Burada bunları tekrar dile getirmenin anlamı yok. Söylediğimiz gibi zaten halkın kendisi günlük yaşamındaki enflasyonu çok ciddi bir şekilde hissediyor.
Aşılamanın artması ve buna paralel kısıtlamaların kaldırılması ile birlikte tatil ve turizm başta olmak üzere bir çok sektörde hareketlilik başladı. Lokantalar, kafeler ve diğer küçük esnafta da ciddi bir canlanma var. Bunlar güzel gelişmeler. Ancak unutmayalım ki bunlar aynı zamanda talep artışı demektir. Talebin artması ekonominin ısınmasına, ısınma da enflasyonun körüklenmesine yol açacaktır. O anlamda da işimiz zor.
Yazının başında dediğimiz gibi yurtdışında da bir enflasyon mevcut. Yabancı ürünler de ithalat yolu ile ülkemize geliyor. Ve hali hazırda yurtdışında pahalanmış ürünlere bir de Türkiye’de kurun yüksekliği eklenince ithalat kaynaklı enflasyonda da bir artış gözlemlenecektir.
Ekonomik refahın başında güven duygusu, tarafsız hukuk, kurumların hesap verilebilmesi ve yönetimde şeffaflık yatar. Bunlar olmadığı zaman o ülkelerde zenginlik ve refah olmaz. Günlük geçici politikalarla da durum sadece bir yere kadar idare edilebilir.
Şimdiden tüm okurlarımızın Kurban Bayramı’nı kutlar, esenlikler dileriz.